30 Eki 2010

Tarihi bir sıkıntı gecesi


Bu saatte eve gidip de ne yapacaksın, gel bize gidelim, muhabbet eder, birşeyler içeriz dediğinde, teklifini kabul etmemin tek sebebi onun bir karşı cins olması değildi. En azından bilincimin açık kısımları hala tersine ikna olmamışlardı. Yoldaki bakkaldan doldurulan 2 poşet erzak eşliğinde, küf kokan apartmana adımımızı attığımızda saat henüz 9 du. Aslında sen bu saatte eve mi gidilir diyerek zamanın henüz erken olduğunu ima ediyorsun ya, bu vakitlerde köylük yerler gece çişlerini yapmak için uyanırlar dediğimde abartılı bir kahkaha atarak, tüm apartmana, geldiğimizi haber vermiş oldu. İşte senin bu konuşma tarzını seviyorum dedi. Demek sevmediğin yanlarım da var dedim. Oy canım canım olur mu öyle şey diyerek yanağımdan bir makas aldı. Eve hoş geldin akıllı çocuk bibi dedim içimden.
Halbuki, en boş gecemi geçirmek istiyordum bu akşam. Televizyonda anlamadığım birşeyler açıp, karşısında sızmak istiyordum. Ya da ne anlama geldiğini bile bilmediğim sohbetlere, katkı yapmak istiyordum. Sürekli zap yapmak denen hastalığım yüzünden, Kanaltürkteki 3 silahşörlere-tarihçiler- yakaladım. Dur dedi bu program çok güzel dedi güzel arkadaşım.Tarih meraklısı arkadaşım benim...Durdum...uzunca bir süre hemde....
Genelde, zaten kendisi zaten tarih olmuş insanların anlattığı bu bilim dalını-tarih- dikkatle dinlemeye çalışmak, güçtür. (-ki genç de olsa onu dinlemek de güçtü).Uyku bastırır. O, bana ne anlattığını unutmuştur artık. Kelimeler nereden akın ediyorsa rota oraya dönüyor, onu takip etmek artık imkansızlaşıyordu. Ampülün etrafında dönüp duran sinekleri izlemeye benziyordu ağır ağır herşey. Kırmak istemediğiniz bir insan, en çok sevdiği konuda doludizgin anlatmaya başladıysa ve siz, o konudan, onun kadar memnun değilseniz, işiniz gerçekten zordur.Gözlerim parlaya parlaya anlattığım yazarımın öyküsünü dinleyen, geçmişteki benleri düşünmeden edemedim. Zavallı incelikli arkadaşlarım diye düşündüm içimden ister istemez...
O ise vites büyütmüştü. Elime tutuşturduğu kitaplardaki altı çizili bazı kelimelere dikkat kesilmemi istiyordu.Ama bu gerçekten şu an çok zordu benim için.... Fatih ufak ufak ninniye başlarken, Charles De Gaulle, cezayir sorunu, özgür avrupa diyerek, uyku açmaya çalışıyor. Haçlılar mutfaktan, kahvesi olup da vermeyenin diyerek bağırıyor, o, bir sigara daha yakıp tarih dumanına katkı yapıyordu. Konular tarihin sisli havasından ; Sevgi ise sigaranın dumanlı ortamından güç seçiliyordu. Verdiği misafir eşorfman altı, iksikslarç bacaklarımı sıkı sıkı kavramış haldeyken, önceliği ona mı, yoksa sıkışan bazı organlarıma mı vermem gerektiğini kavrayamıyordum. Ter basıyordu dört bir yanımı...Yukarıdan bir yerlerden mehter marşının sesi duyulurken, Haçlılar az sonra atalarımızı kale surlarında kızgın yağla yaktıkları gibi bizi de kahveleriyle yakmaya geliyorlardı. Başım dönüyordu..
Nefes almak için duraksadığı bir ara saate baktım: 04:17......Bir bira daha? teklifini reddettim.Koltukta toparlanmaya çalıştım. En son hatırladığım da bu oldu..tüm incelikler, eninde sonunda kırılmaya müsaitti demek.
Uyuyakalmışım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Entropi

    Denizin üzerinde yansıyan ışıklar hakkında konuşabilecek kadar dingin bir ruh hali içinde olmaya çalışmaktan bahsediyordu. Gözlüklerinin...