31 Tem 2012

Karınca Devrimi


12 Numaralı oda
Saat:  18:46
“Bir işçi karıncanın gözleri verir müjdeyi: Birleşiniz!”
İşçi karınca Polonius, gün ağardığından bu yana çalışıp bitirdiği yeni odaya diğer yoldaşlarının getirdiği 3-5 parça erzağı da yerleştirdikten sonra, sırtını toprağa vererek sigarasından ilk derin nefesi aldığında akşam ezanı okunuyordu. 13 saat aralıksız çalışmanın en azından bir öğle yemeği ile ödüllendirilmesi gerektiğini düşünüyor ve Tanrı şahidimdir bir gün bu hamamböceklerinden tırtıklayacağım diye söyleniyordu. Yavrulara bakmak, yemek taşımak, oda açmak, oda genişletmek yeteri kadar sıkıntı verici iken sevişememek ve birleşik, iğrenç gözlere sahip olmak da iyice canını sıkıyordu. Kraliçe denen orospunun kendinden emin tavırları ve hiçbir şeyi beğenmeyen yapısı nedeni ile hayat gittikçe işçi sınıfı için bunaltıcı oluyordu. Asker olsa işi kısmen daha kolaydı. Elinden geleni ardına koymaz ve hiç değilse biraz daha agresif olabilirdi. Saldırgan bir Neivamyrmex Harrisi olmak çocukluk hayali idi. Şimdi, hayallerle avunan ve kendinden geçen Polonius’u sarsan gürültünün kaynağı ise işe yaramaz Nikolas’ın Klan hayatından bihaber tavırlarıydı. Bağıra bağıra gülen, topuklarının üzerinde dan dan yürüyen bu sığır yoldaş, bir türlü toplum hayatına uyum sağlayamıyordu. Gelir gelmez sigaranın kokusunu alacağından emin olduğu için Polonius paketi çorabının içine sokarak dumanı dağıttı. Nikolas’ın antenleri dönemeçte göründüğünde, Polonius işe dalmıştı bile.

Simon’ın Kıraathanesi
20:04
“ Her tür kendi geleceğini kendi belirler ve buna faturalar dahildir”

Günün tüm yorgunluğu üzerine çöktüğünden ve tek başına yuvada sıkılmak istemediğinden, Polonius akşam yemeğinden sonra kendini Simon’un yerine atmaya karar verdi. Simon sakin tavırları ve halden anlayan yapısı ile bu Klanda anlaşabildiği tek karıncaydı. Klan’a katıldığında henüz 2 yaşındaydı ve genetik olarak bir mühendislik harikası idi. Uzun bacaklarını hafif bedeni ile bütünleştiren doğa, ona asillerde bulunacak cinsten iki adet nokta tipi göz de bahşetmiş idi. Zamanında nefis bir ileri görüş sergileyerek, babadan kalan 4 adet kabak çekirdeği elden çıkaran Simon, kendisine bu tek göz ağaç kabuğunu satın almıştı. İlk açtığında kıraathanesi aldığı aşırı güneş nedeniyle pek tutulmasa da,  çalışkan Simon, doğa yürüyüşü yapan bir insanın cebinden düşen metal parayı iki ağaç dalının arasına sıkıştırarak serin bir mekan yaratmış, ağaç tozları ile fare boku tozunu harmanlayarak Simon’ın spesiyali adı altında bir içecek de yaratmıştı. Yeşil önlüğünü bir an olsun üstünden çıkarmayan çalışkan Simon, özgürlükçü ve aykırı fikirleri nedeniyle hiç evlenmemiş, evlenenleri de tiksintiyle izlemişti. Sık sık antenlerini temizleyen Simon’un bir kez olsun koktuğunu gören olmamıştı. Herkes alemlere dalıp mantar yiyerek kafayı bulurken, Simon bir köşede sessizce ağaç kabuğu kemirirdi.

Polonius mekana adım attığında tezgahın arkasında olan Simon’da daha öncekilerden farklı bir durum göremedi. Yine işinin başındaydı ve sessizce çalışmakta idi. Polonius 'un  tek baktığı ise Simon değildi elbette. 290 derece görüş açısına sahip sağlıklı gözleriyle sol köşede oturan Piç Timoty ve Türk arkadaşı Hakan’ı fark etmesi sadece saniyelerini almıştı. O nedenle onlara en uzak masaya yerleşen Polonius, her zamanki gibi Simon’ın kendisini fark etmesini beklemeyi tercih etti. Bağırarak sipariş vermek ona göre değildi.

Simon Polonius’u fark ettiğinde gülümseyerek yanına seğirtti. Arkadaşını bu akşam beklemiyordu.


- Seni bu akşam burada göreceğimi tanrılar rüyamda fısıldasaydı inanmazdım kardeşim. Beni inançsız biri olarak algılamanı istemem elbette. Seni üst üste 2 gün burada görmek, tanrı esirgesin bir felaketin habercisi bile olabilir  diyerek daha önce hiç yapmadığı kadar kaba bir kahkaha attı.

Simon’daki farklı durumu hemen anladı Polonius.


-Eğer üzerindeki bu gerginliği atmana yardımcı olacaksa, inan bana aziz kardeşim Simon, her akşam aksatmadan buraya gelebilirim.

Hiçbir şey kaçmıyor bu uğursuzun gözünden diye düşünen Simon içinde bulunduğu durum ile Polonius’u da germek istemediğinden inkara yeltendi:


- Bir şey olduğu yok Poli, gerginlik de nesi? Bilirsin Pazar günleri üzerime tuhaf bir his çöreklenir.


-Sakın o gerginliğin sebebi bir Müslüman’ın Pazar günü mekanında rakı içmesi olmasın, diyerek uzaklardan laf attı Hakan.

 Uzun antenleri ile olur olmaz yerde övünen bu bela Türk, yine hır çıkarmak niyetinde idi anlaşılan. Simon sakin ama tehditkar bir ifadeyle:


- Bütün bu konuşmaların seni ilgilendiren bir tarafı yok Hakan. İşine bak ve önündekini zıkkımlan sen, dediğinde Polonius elini cebine sokmuş ve eldivenleri ile bir avuç karınca zehrini avuçlamıştı bile.

Piç Timoty ise bela arayan karıncalarda görülen bir ifade ile gözlerini Polonius’a dikmiş tetikte bekliyordu. Simon olacakları önceden gören yapısı ile sakince masanın altından Polonius’un kolunu tutmuş ve olası bir tehlikeyi önlemek için lafa girmişti.


- Burada herkes kafa dinlemeye geliyor. Sen de arkadaşlarınla sohbet etmeli ve başka karıncaların antenleri arasındaki iletişime dahil olmamalısın. Pazar günleri alkol alman senin tercihin ve lanet olası yerde bunu senin kadar umursayan yok tamam mı?

Hakan: İstersen bir umursa, toplarım Zeytinburnu esnafını yığarım mekanına, hahaahha!

Simon cevap vermenin olası sonuçlarını düşünerek Polonius’un kolunu daha sıkı kavradı ve kulağına antenlerini sokarak, Sonuçta kraliçe’nin has adamıdır. Artık gerginliğin sebebini sen de biliyorsun. Ama zamansız bir savaş başlatmak akıllıca olmaz değil mi? dedi. Polonius sakinleşti.


- Tanrı aşkına bana bir salep getir Simon, başım çatlayacak gibi.
- Spesiyal getireyim?
- Bırak tanrı aşkına. İçimiz dışımız fare boku oldu zaten.

Kraliçe’nin mekanı
13:21
“Liderlik skoçbrayt olmak gibidir. Yeri geldiğinde yumuşak tarafıyla ovalama yapmayı, yeri geldiğinde sert tarafıyla kazımayı gerektirir”                A. Simon

Kraliçe Karoline, kesif bir kokunun etkisi ile yatağında uyanıp kapıdaki biri asker iki karıncayı gördüğünde nefesi kesilecek gibi olmuştu.
Kim yaptı lan gazlamayı sabahın köründe? Sabah sabah ceset mi yediniz oğlum, bu ne? Çekil çekil deliği tıkamayın yukarıdan hava gelsin bari. Zaten kim icat ettiyse kraliçeler yuvanın altında olur bokunu, asıl onu sikmek lazım. Kraliçe havasızlıktan ölecek onlar hala tafra peşinde. Nükleer saldırı var lan resmen. Kim osurdu lan?

- Valla ben osurmadım kraliçem bu ayı osurdu diyerek Hakan’ı gösterdi asker karınca. Kraliçe uyku sersemi diğer karıncanın Hakan olduğunu fark etmemişti. Niye osuruyorsun oğlum mal mısın sen, dedi.


Hakan: Osurmak doğal bir eylem kraliçem, lütfen sinirlenmeyin. Almanlarda bile osurmak ayıp değildir zaten.


Kraliçe: Ne Almanı lan?


Hakan: Alman işte… Şopenaur mesela.

Hakan’ın odasına kadar gelmesi her zaman önemli bir gelişmenin habercisi olduğundan fazla uzatmadı kraliçe: yine sarhoşsun değil mi? lan bir Pazar da içme lan. Pilaki yedin değil mi bir de? Of ya! Neyse. Asker sen çık.

Yalnız kaldıklarında Kraliçe her sabah yaptığı gibi bir adet kesme şeker ve iki damla asidi kaçmış kola ile kahvaltısı yapmaya koyuldu. Aynı zamanda elini havada savurarak Hakan’a konuşması talimatını verdi.

- Kraliçem, dün Simon’ın mekanındaydım. Polonius ve Simon aralarında fısıldaşıyorlardı. Bence bunlar bir işler çeviriyor. O komünist Polonius sanırım bir hareket hazırlığı içerisinde. Dün ağızlarından laf almak maksatlı biraz saldırdım ama yatıştırmayı tercih ettiler.


- Hımm. Devam et.


- Simon’ın da Polonius ile işbirliği içerisinde olabileceğini düşünüyorum. Tam göremedim ama giderken Polonius Simon’a bir şey verdi sanırım.


- Tamam. Ben araştırmayı yaptıracağım.


- Ne? Bu kadar mı? Kraliçem önemli bir gelişme bu. Araştırma için ben bizzat çalışmak isterim. Timoty ile olayın takipçisi olalım. Medya falan girsin devreye.


- Medya, Alman, Şopenaur… Oğlum sen uçtun mu lan? Az içi lan.


- Emredersiniz kraliçem.


- Tamam olayı sen takip et. Ama talimatlarımı dinle. Simon’a nazik ve kibar; Polonius’a sert davran. Düşmanlarımızın kafasını karıştırmak iyi bir stratejidir. Onlar bizim neden böyle davrandığımızı anlamaya çalışırken, biz de bilmediğimiz noktaları aydınlatma fırsatı bulacağız.


- Muhteşem bir strateji ekselansları. Harika bir öngörü. Tarifsiz bir sevinç. Sabah ezanı gibi.


- !!!


- Öhm! Yani vaftiz edilmiş gibi ferahladım demek istedim.

Kraliçe derin düşüncelere dalmıştı. İhanet, sokakta satılan lahmacun gibiydi. İnsanın ağzında iğrenç bir tat bırakıyordu. İnsan bu berbat tattan kurtulmak için bir içeceğe ne bileyim ağzının tadını değiştirecek bir başka şeye ihtiyaç duyuyordu. E o da, sokaktan ucuz lahmacun yedim diyen birinin cebinden daha fazlasının çıkması demekti, pahalıya patlıyordu. Ama çaresiz sübvanse edilmesi gerekiyordu. Demek ihanet, bedeli ağır bir lahmacundan ve yanlış tercihlerden başka bir şey değildi. Hemen karar verdi


- Tamam tamam neyse, git bir miktar yiyecek al evine odadan. 4 adam seç ve onlara da ne gerekiyorsa al. Bu işi takip edin. Ama yiyecekleri alkol için takasa sokmayın oyarım.


- Elbette kraliçem, çok yaşayın.


Sırıtarak çıkan Hakan’ın ardından tiksintiyle bakan kraliçe henüz yarısını emdiği kesme şekeri hırsla duvara fırlattı.


....Devam edecek...

2 yorum:

  1. devamını sabırsızlıkla bekliyorum.
    -çıktımı yeni yazı?
    -çıkmamış.
    -çıktımı yeni yazı?
    -çıkmamış.
    -çıktımı yeni yazı?
    -çıkmamış.
    çok sabırsızm bildiğin gibi değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "çıktı mı?" ayrı yazılır; çıkmamışsa yazılamaz. "Devamını" kelimesi ile ilgili ise 3. sınıf erkek esprileri yapmayacak kadar olgun bir insanım.

      Sil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Entropi

    Denizin üzerinde yansıyan ışıklar hakkında konuşabilecek kadar dingin bir ruh hali içinde olmaya çalışmaktan bahsediyordu. Gözlüklerinin...