23 Kas 2012

Mandalina Ve Yalnızlık


     Sigara tüketiminiz ne kadar içsem kardır mantığı ile ilerliyorsa ve  her yaktığınız sigara ile yatırım hesabınıza yeni girişler varmış gibi hissediyorsanız,  tüm gün diş sağlığına dikkat etmekle, düzenli diş fırçalamayla önüne geçemeyeceğiniz iki gerçekle karşı karşıyasınız demektir.

     a: Dişleriniz arkasında gelişimi kaçak inşaat gibi hızlı süren  plaklar,
     b: gece uyandığınızda ağzınızda bir tür pas tadı.

     Sigara içmeyenler bizden nasıl tiksinmiyor ve bazen koynumuza bile giriyorlar şaşıyorum doğrusu.
O gece yatağımda doğrulup, ağzımda o bilindik tadı hissedince, otomatik refleks olarak önce banyoya gidip sağlıklı düşünme ortamım olan klozete merhaba diyorum. Düşünceli düşünceli işerken, hayat, ölüm ve çaresizlik üzerine bir müddet kafa yoruyorum. Kendime olan gereksiz saygımı çok önceleri yitirdiğimden, banyonun aynasında gördüğüm ablak suratımdan tiksinmeden ellerimi yıkayıp, her gece olduğu gibi ağzımdaki kötü tadı yok etmesi maksadı ile mutfağa ilerliyorum. Saat gecenin 4 ü olduğundan, belgesellerde antiloplara yaklaşan aslan tarzı ile adımlıyorum koridoru.  Fakat üzerimdeki t-shirt ve donla kendimi fazla da benzetemiyorum yeleli aslana. Mutfakta ağız  tadımı normale çevirecek her yiyeceğe atlamaya hazırım. Masanın üzerinde mandalinayı görünce zaten az olan enejimi yeni yiyecekleri aramaya harcamak istemediğimden  avıma yaklaşıyorum

     Gecenin bir vakti annemi de uyandırmak istemediğimden, ışığı yakmadan sandalyeye çöküyor ve mandalinamı kemirmeye başlıyorum. Sokak lambasından içeriye sızan loş ışıklar bacaklarımı aydınlatıyor. Ne kadar süre o şekilde oturdum ve bu sürede kaç mandalina yedim acaba? Arka odadan gelen sese kadar bunları düşünmüyordum açıkçası. Sesi duyar duymaz annemin uyanma ve gelip 34 yaşındaki oğlunu hırsız gibi karanlıkta oturmuş donuyla mandalina yerken görme olasılığını falan düşündüm. Kendime geldim. Sesin rüzgardan kaynaklandığını fark edince utanmak yerine koynuma doldurduğum organik 2 mandalina ile birlikte odamın yolunu tuttum. Peki annen seni o halinle değil de bu halinle görseydi  daha mı hoş olurdu diye düşündüm. Gittikçe batıyordum aslında. Ne karanlıkta mandalina yerken, ne de koynumda mandalina ile koridorda ilerlerken saygı duyulacak biri değildim ben. Aklıma bir kelime takıldı: Görecelilik.

GÖRECELİLİK KANUNU:

     Mutfaktaki halimi düşünün. Karanlık, don, sessizlik, hırsla mandalina yiyen 34 yaşında bir yetişkin... Nuri Bilge Ceylan filminden bir sahne bu desem, imgesellik, yalnızlık, çaresizlik ya da sanatsal diye yapıştırırsınız teşhisi ve haklısınız da... Peki o halde ben neden kendimi mal gibi hissediyorum? Alın size  paradoks ya da ikilem ya da her ne boksa. Bilim otursun, her gün kahveye bok atacağına bunu çözsün. Bilimi düşünmem iyi olmadı. Uykum kaçacak. Bilim nedir? Haydi bakalııım... uyku da gitti. Gelen kim? Annem mi? Kim lan o? Bilim nedir. Ne halt edeceğini şaşıran kadının hormonsal sorunları: Menopoz; Benden geçti mi acaba diyen erkeğin problemi: Antropoz;  Sara değil epilepsi... bilim nedir? Kendi bokundan utanan modern insanın,  hayatını daha elitize ederek çekilir kılan güçtür. Bu saçma çıkarıma sırtımı yaslayayım bari... hazır yaslanmışken uyuyayım bari.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Entropi

    Denizin üzerinde yansıyan ışıklar hakkında konuşabilecek kadar dingin bir ruh hali içinde olmaya çalışmaktan bahsediyordu. Gözlüklerinin...