30 Eki 2010

Nasıl söylesem...



Uyanınca umudun tazelendiğini umarak uykuya dalmak ve bazı fikirleri hayra yormaya çalışmak, hayata tutunmanın en katıksız yoludur ve kesinlikle masumdur, tanrısaldır.
Adaleti sorgulanan hayatın, arka bahçesinde, kimseye görünmeden birkaç erik daha koparmak, aceleyle koynuna doldurmak, kimselere görünmeden kaçmaya çalışmak, izlenmemek için takma isimler kullanmak, ya da bazı pencerelerin ardından, görünmeden, izlemeye çalışmak zamansız olanı...bir parça kaybolmaktır. Belki kaybolmaya meyillenmektir.
Gece uykuya varamamak, düşüncelerden sıyrılamamak, sürekli terlemek, adapte olamamak, tedirgince uyanmak, hata yapmaktan korkmak, acı vermek, acı duymak, kendine kızmak, bazan lafı gereğinden fazla uzatmak ya da temkinli konuşmak ise, kaybolmaktan korkmaktır.
Kaybolmaktan korkmak ve kaybolma isteğinin içiçe geçmesine engel olamamak garip bir çelişki yaratsa da içimizde, severiz. Sevdiğimiz şeyler için düştüğümüz çelişkiden rahatsız olmayız. Anlamlı bir hedef için yapılan acımasızlıkları görmezden geliriz. Daha güzel olan için güzel olanı geride bırakırız. Evimize aniden gelen değer verdiğimiz kişiler için, hepimiz, en az bir kere, tozları halının altına tıkarız.Bizden isteneni karşı tarafa vermemenin bencillik olduğunu düşünür,ama onun bizden almazsa normale dönmeyen davranışlarını istek olarak yorumlarız.
Hepsine boşverelim. Gülümseyebilmeyi konuşalım. Karşı taraf olduğunda gülümseyebilmeyi, acı çektirildiğinde ıkınmamayı, bazen hiçbir şey istememeyi, yetinmeyi, durmayı bilmeyi, sakinleşmeyi ve ne olursa olsun sevebilmeye devam edebilmeyi...asıl tanrısal olan budur belki de...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Entropi

    Denizin üzerinde yansıyan ışıklar hakkında konuşabilecek kadar dingin bir ruh hali içinde olmaya çalışmaktan bahsediyordu. Gözlüklerinin...