19 Şub 2011

Her şey olur.

Akşamüstü. Herkes evine dönüyor.Kimi bitkin adımlarla, kimi telaşlı...bazısının o gün anarşistliği tutmuş. Telaşsız ,farklı. Ters yöne gidiyor. Sonsuz bir hızla yol alan yaşama ve alışkın olunan düzene karşı yol alıyor. Devinime direnen başıbozuk. Saçları dağmadağın. (Senin de saçların darmadağın ama sen daha küçücüksün.) Onun gibi değil; bilinçsiz bir dağınıklık seninkisi, bakımsızlığın doğal sonucu. 7 saat oldu, haber yok.
.............................
Bazen, bazı mekanlar insanı esir gibi alıkoyuyor. Burası gibi. Balkonun demirleri, bayalığın, sıradanlığın ve özentisizliğin rengi,lacivert. Küçücüktür henüz ve kafası bu iki biçimsiz demirin arasına sığacak boyutlara. İçini dişlerinin arasında öğüttüğü, kabuklarını balkondan aşağı tükürdüğü bir avuç çekirdek, şimdilik tüm meselelerinin anatarı. Bir haber bekleyecek yaşta dahi değil ama, zararı yok. Haber yok.
.............................
Teleşın ve üzüntünün önünü kesme çabası. Şimdi olsa, "İnsan işte" derdi belki. O yaşta sadece bakıyor. Örtmek. Bilmediği ama olumsuz olduğunu hissettiği birşeyi beklerken, daha zor olanı yapmak ve örtmek. Üzerini başka eylemlerle örtmek. Ortada olanı, başına geleceği çaresizce yok saymak. Sonra, telaşı kendinden küçüklere göstermeme çabasını bir içgüdü gibi kavramış büyükler. Büyüklerin davranışlarını aynen almış ve kabul etmiş göreceli büyükler ve onları kendinden daha küçüklere aynen uygulamaya çalışmaları. Bir balkon. Aynı balkon. Aynı berbat, iç karartıcı renkteki demirlere sahip balkon. Karoların üzerindeki biçimsiz figürler. Bazen , kısa gülüşler. Gülüşünü bile korkuyla yutkunan onüçünde bedenler. Değişen anlamlar. Gülüşün bir gün içinde yeni bir kimliğe bürünmesi. Gülüşün, o yaştaki bir çocuğun boğazına tıkanmış bir ve yutulması imkansız bir sızıya dönüşmesi. Gülümsemenin ve saflığın anlamının değiştiği 24 saat. Haber yok.
............................
Bir oda, yığınla insan. Her odada yığınla insan. Asıl insan, yok! Halının desenlerine dikilmiş yığınla göz. İnsan sayısı çarpı iki kadar göz. Göz sayısı çarpı sonsuz kadar keder. Kahverengi, siyah, yeşil ve bal rengi milyonlarca korku. Görmekten korkulan şey göz hizasına denk geliyormuş ve bunu herkes biliyormuş gibi, bir türlü desenlerden ayrılmayan, gözleri taşıyan eğik başlar. Saat gecenin bilmem kaçı, haber yok.
.....................
102 m2 ev. 102 m2 de 102 insan. Her metrekareye bir insan. Her insana bir dert. Her derde bir deva. Ve nihayet, bazı dertlere sıfır deva. Gerçek sakatın bu derdine deva yok. Kısmen sakatın da ve potansiyel sakatın da...Haber var; umut yok!
.........................
Gerçek sakat'ın, otuzaltı saattir bir noktaya kilitlenmiş gözleri. Kilitlenmiş, ama ara sıra titreyen çenesi. Otuzaltı saattir yaşamayan, kenetlenmiş halde bir beden. Acıyı kanıksamış, dna'ları ile yavrularına da artık ürkecek birşey kalmadığını hissettiren, gerçek ürküntünün kaynağı bir beden. Gerçek bir sakat.
Balkonda sabaha karşı oturmuş, biri kısmen, diğeri potansiyel sakattan müteşekkil,5 çocuk. Malum, balkonlar m2 hesabında yok sayılır. (102-5 kaç eder?) Aptal bir hal. Donmuş kafalar. 102 donmuş kafa. Hissiz, yaşadığını adlandıramayan donuk kafalar. Gerizekalı bir düşünememe hali. Gerçek sakatın keskin çığlığının bıçak keskinliği, yırtılan bazı organlar, tam olmasa da anlaşılan bazı kavramlar ve artık hiçbir şeye yeteri kadar tepki gösteremeyecek kayıtsız yeni sakatlar. Kalpsizliğin doğuşu.
.........................
İnsan bir gecede büyür mü, büyüyor. Bir gecede, artık kafası sığmaz oluyor balkon demirlerine. O gece karar veriyor bazı renkleri sevmemeye. Sonra da gülüyor. Sonra hemen ağlıyor. Düzensiz işleyen bir kafa artık taşıdığı, bunu yanındaki de biliyor. Çekirdek olsaydı iyiydi diyor, gülüyorlar. Kafasını zorla demirlerden geçirmeye çalışıyor olmuyor. 102'den 5 çıkarsa kaç kalır diyor yanındakine, cevap yok, gülüyor sessizce. Yok diyor. Ne yok? Poşet. Ne poşeti? Şuradaydı kaç gündür onu izliyordum. İnsana benziyordu diyor. Dönüp bakınca, hayatında ilk kez ağlarken gülen o çocuğu görüyor. Bu yaşta anlamını kavrayamayacağı iki eylemi aynı anda yapabilen bu insana hayranlıkla bakıyor. Gerçek sakatı düşünüyor sonra. 102'den 6 çıkarsa kaç kalır peki diyor yanındakine. Bu kez gülmüyor ama yanındaki. Kısmen sakat geliyor yanlarına, uzanıp dizine yatıyor sessizce potansiyel sakatın. Beraber poşeti arıyorlar gecenin karanlığında 3 kişi, yok. (Göz göre göre nasıl kaybolur?)
.....................
96 diyor yanındaki potansiyel sakata aniden ve heyecanlanarak. Yanlış diyor potansiyel sakat,95 kalır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Entropi

    Denizin üzerinde yansıyan ışıklar hakkında konuşabilecek kadar dingin bir ruh hali içinde olmaya çalışmaktan bahsediyordu. Gözlüklerinin...