Sıkıntısına tıktığım bir Cumartesi günü daha BOMBOŞ geçip giderken aklımda kalan bir iki kelime ile camdan dışarı bakıyor ve karşı komşumun evde kalmış kızının hoyrat bakışlarını anlamaya çalışıyorum. Din, sigara, yalnızlık, evde kalmışlık, merak ve gerzeklik altıgeninde sıkışmış, lakin sıkıştığı bu altıgenin şeklini alacak yerde biçimsizleşmiş bu yaratıkla uzaktan konuşmaksızın bir tanışıklığımız var. Birlikte o kadar çok sıkılarak bakıştık ki, bir sanat filmine konu olsaydık, yönetmen sığ ve sıkıcı yalnızlık temalı ödülleri yanında getirdiği çuvalla evine anca götürürdü. İlginç fikirleri ve nicesini aklıma getiriyor bu sıkıcı bakışlar. Çünkü ne zaman biraz nefes almak için camı açsam karşımda duruyor. Ya hasta anne babası onu buraya zincirlemiş, ya da bu kız tam bir mal. Aşık mı acaba? Neden bu kavramlar aklıma geliyor? Kadında böyle bir şey mi seziyorum? Alakası yok. O da tıpkı benim gibi bir mal. Bir salak. Ne yani, banyodan belimde havluyla çıktığım sahneleri mi bekliyor? Sanmıyorum. Bence sadece benzerliği fark ediyor. Bir malın bir malı fark etmesi nereden baksan yaşam enerjisi dolu bir eylem. Onun için de benzer şeyler düşünüp duruyorum işte. Saat öğlenin ikisi. Hava sıcak ve çıkarım yapmak için nem oranı buralarda biraz fazla yüksek. Götünden ter akarken çıkarımlarda bulunmak ciddiyetsiz bir iş.
Bazı geceler balkona çıkıyorum. Balkon 1 kat aşağıda olduğundan göz göze gelemiyoruz haliyle ama malın zaten öyle bir derdi de yok. Hala benim yarım saat önce bulunduğum çatı katına bakıyor. Demek ki bakmıyor. Belki ısıya duyarlı gözleri vardır. 10 dk önce kalktığım koltukta yarattığım ısıyı hissediyordur. orası kırmızı; ardında kalan alan mavidir şimdi onun için diye düşünüyorum elimde olmadan. terminatör ve benzeri bilim kurgu sinemasının seçkin örnekleri geliyor aklıma. sıkıntılı olduğum zamanlarda yaptığım gibi, bahçemdeki yaşlı ağaca tükürüp içeriye geçiyorum. geçerken kahve fincanı sallanıyor ve yere bir miktar daha kahve dökülüyor. biraz daha çaba harcarsam beyaz fayansın üzerinden artık çıkmayacak bu lekeler ile modern sanatlara bir katkı sağlayabilirim diye düşünüyorum.
Tahmini olarak gece saat 4-5 gibi uyuyup sabah 10 gibi kalkan ve uyanık kaldığı süre içerisinde 40a yakın sigara tüketen ve sabit bakışlarla karşı apartmanın duvarlarını süzen kadının dramını düşünüyorum hala. saat oldu 16. perdeyi aralıyorum. o da ne? plastik sandalye boş. kadının yokluğunu mu, plastik sandalyede oturduğunu fark etmemi mi, yoksa bu sandalyenin rengini mi düşüneyim, hangi sırayla düşüneyim afallıyorum. Düşünecek bir mesela de kalmayınca canım sıkılıyor. Duş almalı ve bir sigara sarmalıyım sanırım. Gereksiz çalışan beyni uyuşturmanın en kısa yolu. Sigaramı yakıp halıya uzanarak tavana bakmalı ve tavukları düşünmeliyim. Yolda, "ölürsem cenazemde ağlamayın. Herkes toplanıp oynasın diyen sarı saçlı, kısacık şortlu ve koca kıçlı ergeni ve onun alakayı üzerinde toplayan serzenişlerini aklıma getirmemeliyim. Çünkü bu tarz şeyleri, örneğin işportada gördüğüm vivaldi marka erkek donlarını ya da onun pas rengi dişlere sahip atmaca satıcısını falan demek istiyorum, düşünmek ağızda pas tadı bırakabildiği gibi beyne gereksiz yük de bindirebiliyor. Ama tavuklar öyle mi ya?
-Değil abi.
-İyi dedin canım.
-Sağol abi, Çay?
-Teşekkür ederim almayayım.
-Yoksa karnın mı aç? Benimki de soru. Sanki acıkan karın da...
-Uzatma güzel kardeşim, zira bu tarz sohbet beni kabız ediyor.
-Kabız mı? Kola içeceksin abi, en iyisi kola.
-Yok, olmayacak.
-Değil abi.
-İyi dedin canım.
-Sağol abi, Çay?
-Teşekkür ederim almayayım.
-Yoksa karnın mı aç? Benimki de soru. Sanki acıkan karın da...
-Uzatma güzel kardeşim, zira bu tarz sohbet beni kabız ediyor.
-Kabız mı? Kola içeceksin abi, en iyisi kola.
-Yok, olmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.