21 Haz 2012

Hayali edebi anılar




Yıl 1943. Şubat soğuğu. Savaş zamanları. Ekmek sırayla; gaz sabırla o zamanlar. Tıbbiyede öğrenciyim. Cemal (Süreya), Ece (Ayhan), Turgut (Uyar) ve ben ev tuttuk şimdiki Basımhane civarında. Eski, daima güneş alan, iki katlı köhne bir bina. Turgutun babasının memuriyet maaşı olmasa, kovdu kovacak bizi ev sahibi...Haftada asgari 4 akşam bol salçalı makarna yiyoruz. Ece hünerli ama malzeme yok. Akşamları şiirler okuyoruz birbirimize. Edebiyat harici tek kişi benim. İkinci yeniler diye bir çetemiz var. İyi birkaç şiirin hakkını verdik mi, bulabilirsek şarap alıp sabahlıyoruz. Cemal Erzincanlı. Üzümden ve ev yapımı şaraptan anlıyor biraz. Şarap bulamayınca aklına girmeye çalışıyoruz. Deneylerime tabi tutarım sizi diye tehditler savuruyor.
Turgut hariç, gülüşmelerimizle sabahı ediyoruz. Bir o ciddiyet halinde. Sayesinde sabahları geç kalmıyoruz. Ankaralı. İki şişe şarabı içip, gülmeyen, yazılan yeni şiirlerdeki dil yanlışlarını düzeltebilecek kadar otokontrolü yüksek biriydi. Önemli sınavlar öncesi,sınavı olmayanlar evi terk ediyoruz. Birlikte çalışmak ne mümkün. O gece de Ece ve ben dışarılardaydık. Yalnız başına kalan Edipte( Cansever) saati gece onbir ettik. Öylesi bir soğuk var ki, damarlarımızdaki alkol dış kapının açılmasıyla donuyor. Ama neşemiz yerinde. Eve döndük. 15 dk sabredebildik. Çocukları yoldan çıkaracağız, kararlıyz. Anlattıkça biz, Cemal boşladı dersleri. Gürültümüz, kahkahamız sokağa taşıyor, Turguttan ses yok. O gülmedikçe kızıyoruz. Ece dayanamadı: "Hiç mi gülmezsin sen Ankaralı? Ulan adliye binası gibi kasvetli adamsın. Bi gül cemalini görsek, kaçıracağız diye mi korkarsın" dedi Turgut'a...O gece saatlerce güldüğünü anımsarım Turgut'un. Sabahına yine aynı Turgut...
O gün, Turgut'un gülüşü ile, birşeyler değişmişti. o gülerken güneşin iki saat erken doğduğuna yemin edebilirdik örneğin. Hiç bitmesin dediğiniz rüyalar vardır ya...bu da bitmeseydi derim içimden hep. Mahsur kalsaydık bir doğu köyünde,tipide... dışarı çıkmak mümkün olmasaydı biz dördümüze...
not: Yazılanların gerçek hayatla, gerçek kişilerle veya olaylarla bir ilgisi yoktur. Yazar bizzat götünden uydurmuştur. Silik hayatını renklendirmek çabası ile, hiç ait olamayacağı bir topluluğa kendini gerçeküstü yazılarıyla dahil etme çabası içindedir. Sözü geçen yer, kişi veya olaylarla gerçek yaşam arasında bir bağlantı varsa uydurmacadır. Anca uydurmakla yüzleri gülümsetebilen bir kişi bu yazıları yazıyorsa, tıp ilmi bu insanla daha haşır neşir olmalı, mümkünse yaralarına merhem olmalıdır. Hipokrat yemini diye birşey varsa, bunu gerektirir. Aziz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Entropi

    Denizin üzerinde yansıyan ışıklar hakkında konuşabilecek kadar dingin bir ruh hali içinde olmaya çalışmaktan bahsediyordu. Gözlüklerinin...