24 Eyl 2012

format c: /q

Uyanmak

   Bir süredir sabah uyanır uyanmaz kendi kendime ilk sorduğum soru, neden uyuduğum. Uykuya hazırlanırken uyku süresince dinlenme amacı güdüp, uyandığımda 2 ton odun kırmışsın gibi hissediyorsan ortada ters giden bir şeyler olduğunu kavramak benim zekamdaki bir insan için bile sürpriz değildir.

DUŞ- KAHVALTI:
Soğuk suyla duş, winter is coming! ve kahvaltı sonrası isyan eden mide


   Evet, soğuk suyla duşa alışalı uzun zaman oluyor. Ama değişen mevsim şartlarını görmezden gelmek, bende her yaz bitiminde gözlemlenen bir hadise artık. Soğuk suyla duşumu alıyor, donan kıçımı ısıtmak maksadı ile annemin ürkek bakışları altında kıçımı koltuk kumaşına hızlı hızlı sürterek, sanırım kinetik enerjiden ısı enerjisi elde etmeye çalışıyorum (ya da tam tersi bilemiyorum). Ne de olsa kış tepesi lordu sayılmam, benim de götüm donabilir.

   Kahvaltıda, tıpkı değişen mevsim koşullarını görmezden gelmek gibi; bozuk mide yapımı da görmezden geliyorum. Yıllardır bana dokunduğunu bile bile kahvaltıda demli çay içiyorum. Sağda solda çaysız kahvaltı mı olur lan! falan diyorum. Azmim 4 yıl önce sonuç verdi: Ülser. Ama beni hafife alıyor bu tıp. Üstüne de bir sigara çakacak kadar aptal cesaretim olmadığını sanıyor geri zekalı. Durağa geldiğimde artık bir akşamcı kadar midemle başım dertte oluyor.

DURAK: 
İsmail bey, esnaf kan ağlıyor geyiği ve bitmeyen errorlar


   Evet yaşam koşulları güç! Ekmek aslanın ağzında vs vs.. Fakat formata ihtiyaç duyan ve her yeni güne yeni bir problemle merhaba diyen bir bilgisayarınız varsa, o bilgisayara istekleri bitmek bilmeyen ergen çocuk muamelesi yapıp " yok sana para mara artık" demenin bir manası yok. Muhtemel ki o bilgisayar senin çektiğin resti umursamayacaktır. Bu bir tarafa, benim her otobüs macerası öncesi ilginç bir donanım problemini çözüp, açmaya gittiğim iş yerimin kirasına 10-15 kopek katkı sağlamak yerine teşekkür almam ise farklı bir duygu. Kimsenin tatmasını arzulamadığım kadar farklı bir duygu. Bunun için İsmail Bey'e teşekkür mü etmeliyim bilmiyorum. Ama geçen sordum, onda bir torba çimento 65 tl. 12 teşekkür falan değil.


OTOBÜS:
Strateji azmanı orta yaşlılar ve eksen eğikliği

   Otobüse kartı basıp arka sıralara doğru ilerlerken bir takım insanlar -genelde orta yaş ve üzeri- cam kenarını boş bırakıp kendini koridor tarafına atmış, bacaklarını da koridora doğru çevirmiş, ben geçerken gözleriyle " geç" diyor. " Güneşin buram buram yaktığı koltuğa sen geç! Sen gençsin ben yaşlı; sen aptalsın ben akıllı, sen kavrul! " diyor. Ona aldırış etmeden geçip gidiyorum. Ben geçince iyice kaykılıyor koridora doğru. Sonraki kurbanını mecbur bırakmak maksatlı hareket ediyor. 3 durak sonra düşer bu diyorum içimden. Şimdi bir sonrakine denk geliyorum O daha ısrarlı. Bacaklarıyla koridoru ve geçişi kapatmış. O da geç diyor ama gözlerinden ateş saçıyor: Adeta ısrarla geç diyor,  "Geçmezsen s.kerim" der gibi bakıyor. Umursamadan ve zorlukla yanından geçiyorum. Durmuyor, arkamdan sesleniyor: "GEÇSENE OĞLUM!" Oturmayacağım deyince,"neden yavrum, ayakta durmasaydın" diyor. Beni düşünüyor pezevenk, Ayakta durmamı istemiyor, Lomberlerime acıyor sanki. Yıllardır içimde kalan cevabı veriyorum: Güneşte oturmak istemiyorum! Haa diyor. Tüm otobüs bir şey keşfetmiş gibi bana bakıyor. Kimsenin bilmediği bir şeyi ben buldum demek.

AKŞAM OTOBÜSÜ:
Cinsler arası farklılık ve farkındasızlık

   Otobüs tıklım tıklım. Binmek bile mucize. Neden bu kadar dolu deyince, birisi sesleniyor bana: İş çıkışı! Bir de işsizlik var derler. Eğer bu insanların yarısı bile işten çıkmışsa,  en azından bu şehirde işsizlik yok arkadaş! Yine ayaktayım. Sabah güneşten, akşam insandan mütevellit, hep ayaktayım. Kalabalıktan, ayakta durmaktan ve trafikten daha azap verici bir şey varsa bence cep telefonudur. Herkesin telefonu o kadar farklı farklı; o kadar yüksek yüksek ve o kadar çirkin çirkin zırlıyor ki, adeta otobüste değil dağılan bir ilkokulun çıkış kapısında gibi hissediyorum kendimi. Herkes o kadar rahat ve o kadar geniş ki. Telefonda en özel konularını konuşuyorlar. Yolu uzun olan ve canı sıkılanlar artık dışarıya falan bakmıyorlar otobüslerde. Ne müzik dinliyor ne de düş kuruyorlar. Muhabbete dahil olup zamanı su gibi eritiyorlar zannımca.

(Örneğin, ben Sakine hanıma (tam arkamda 32dk telefonla konuştu) hak veriyor, Mehmet Bey'i savunamıyorum. 4 aydır kocasından ayrı olan, ortaokul ve liseye giden 2 kızına bakan, tezgahtar olarak falanca dükkanda çalışan, kocasında ayrıldıktan sonra onun kendinde kalan eşyalarını da yıkayıp teslim eden, dinine bağlı ve içki içen eski kocasına muhalif bu insan bence başka bir şey yapamazdı. Onu telefonda kocasıyla görüşmeye zorlayan Mehmet Bey de, karısı Zehra Hanım da bence yanlış yoldalar. Telefon numarasının dahi telaffuz edildiği, benden 3 durak önce inmesi sebebi ile ortalama evini de öğrendiğim bu insan bence haklı. O haklı da, 32 dakikada tüm yakın geçmişini otobüsteki 53 kişiyle paylaşması biraz tuhaf.)

   Her neyse kaldığımız yere dönelim. Her durakta durmaya devam eden şöförümüz, bizim görmediğimiz bir noktadan otobüste yer yer boşluklar olduğunu, sağlıklı bir yolculuk için hiçbir boşluğa müsaade edemeyeceğini haykırıyor, bizi arkaya ilerlemeye zorluyordu. Biz de her vatandaş gibi, biraz daha samimi olmak ve allahın belası empati kavramını idrak etmek maksadı ile yengeç gibi yan yan arkaya ilerliyorduk. Durduğum yer sıkışık. Arkamda sırtı bana dönük olan, kıç kaslarımla beni dövebilecek kapasitede bir fiziki yapıya sahip olduğunu hissettiğim teyze tam ense köküme bir üfleme çekiyor ve "öteye git" diyor. Demek bundan ötesi de var ama ben göremiyorum deyip şansımı deniyorum. O da ne gidebiliyorum. İnsanlarımız sandığımızdan daha elastik bence. Hazır uzun bir yolculuk da varken ve bir telefon konuşması daha çekmek istemediğimden teyzeyi düşünüyorum. Acaba göt göte durmamızdan ne tür bir rahatsızlık duydu diye soruyorum kendime. Ben en son bu şekilde bir cinsellik içeren manzaraya 13 yaşımda şahit olmuştum ama söz konusu olan 2 köpekti. Cinsleri karıştırdı demek diyorum içimden.

   Evdeyim. Son olarak da eklemek isterim ki, çalışma hayatı değil zor olan; hayatın kendisi!

2 yorum:

  1. gerçekten böyle bir fotoğraf olamaz yaa. :)

    Yazında bir o kadar güzel olmuş. Kıçındaki teyzeden ucuz kurtarmışsın. Kalçalarıyla seni boğabilirdi.

    YanıtlaSil
  2. Bazı akşamlar denk geleceğim diye aklım çıkıyor açukçasu

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

cansızların serbest salınımı

        Bu yaşamda her şey olur. Hiçbir şey sürpriz değildir ve her an beklenmelidir. İnsan bir gün doğumu ya da huzurlu bir uykuyla her...