26 Eyl 2013

Kırmızılı otobüs (Melodram)

Levha: CV14
Yüzbin Liralık otobüs de olsan, getir götür işi yapıyorsun neticede... 

Karşılıklı oturulan, 4 koltuklu, modern otomatik vitesli otobüslerden bahsetmek istiyorum başlangıç için. Onlardan birinde oluyorum her gün. Amma gündüz, amma akşam. Sebebi de -şimdi anlatması uzun sürer de- genelde bu otobüsün boş olması. Diğer otobüsün iğrenç lacivert rengine tahammül etmek yerine, bu otobüsün kırmızı renginin bana daha sıcak geldiğini de eklemeliyim tabii. Aerodinamik ve Egzantrik bir insan olduğumdan, genelde tercih edilenin aksine, boş dörtlüde ters olanlardan birine yerleşiyorum. Düşük zekamla ters bakan koltukta seyahat edemeyen takıntılılarla, ben buna takılmayacak kadar sağlam bir iç kulak denge merkezine sahibim havası veriyorum. Fakat modern dünyanın keşmekeşinde, kimse eskisi kadar değerlerimizele ilgilenmiyor. İç kulak ve denge merkezini umursamıyor. Kaybolan değerlerimiz ve sahip çıkmamız gereken, bizi biz yapan bu sıvıyı düşünen yok. Dahası, doğa her gün yeni bir yaratımın mucizesini yaratırken, bu insanlar ne vakit doğayla baş başa kalsalar yüksekten tükürüyor yahut körpe ağaç dallarını kırıp toprak eşeliyorlar. Doğadan son derece uzak olduğumuz bu otobüste ise manzara farklı değil. Hepsi cep telefonlarına kilitlenmiş. Paso internetteler omuna goyum. Mal gibi ekrana bakıyorlar. Hayatında bir kahveden içeri girmemiş insanlar 3. kez sanal alemde okeye dönerken, yan koltukta oturanlar tarafından kınanma korkusuyla (eşşek kadar adam baş parmağını ekranda kaydırarak taş çalıyor) telefon ekranına diğer eliyle siper yaparak, heyecanını dizginlemeye gayret gösteriyor. Okey atma sonrası alnına yapıştıramayacağı taş için şimdiden hayıflanıyor.

Dikkat! Kulak zarı yırtılınca sinir sistemi çekici tetikleyip, salyangozu kırdırtıyor. Kulağımızda bazen gördüğümüz yapışkan sarı sıvının sebebi budur.


GETİRİLERİ VE GÖTÜRÜLERİ
Kız seni alan yaşadı
Her şeyden önce, trafik ışıklarında takıldığınızda, burnunu karıştıran binek oto sahipleriyle göz göze gelmek iç karartıcı bir deneyim. Diğer yan etkisi de meraklı bakışlar. Suratınızda sivilce mi var? Teyze merakla bakıyor. Birazdan size, içinde meşe kabuğu kaynatılmış su tavsiyesi verebilir. Ya da okuyup tükürebilir bilemiyorum. Sğımda, ayakta duran ve"mala bak mala, şu giyime bak allah aşkına... meczup gibi giyinmiş salak" ifadeli bakışlar beni izliyor, kınıyor. İstiyor ki herkes kendisi gibi 34 derecede etek giyinebilsin. Geri zekalı ya da idealist bir anarşist olmalı...

Saydım, otobüste 39 koltuk var. Bunların 6 tanesi ters bakıyor. 40'a yakın kişi de ayakta. 79-6 =73  73/6 =12.1. Ortalama 12 kişi sadece size bakıyor. Sizi inceliyor. İncelemiyor olabilir de tabii. Fakat teorik olarak otobüsteki 73 kişinin görüş açısında kabak gibi duruyorsunuz. Böylece her akşam The Truman Show ayağınıza geliyor bir bakıma. Ama siz de bu açıdayken, diğerlerini izleyebiliyorsunuz. Sıkılgan kadınları ve apış araları pişik olmuş gibi bacaklarını ayırarak oturan erkekleri görebiliyorum. Sosyal fobi içindeki insanların etrafına attığı korku dolu kaçamak bakışları da görebiliyorum; tanımadığı insanın yüzüne, gözlerini hiç ayırmadan, tıpkı bir masanın ayağındaki metal nesneye bakıyormuş gibi rahat rahat ve öküz öküz bakanları da görüyorum.mide bulantı ile sara krizi arasında gelip gidebiliyorum. Nihayet özgür gözlerim asıl vakayı buluyor. İstediği şeyi izleyen gözlerim, onu buluyor.

(*)
Senin gözlerin istediği şeyin üzerinde gezinmez mi Clarice?
-Gezer gezmez, sanane sapık! 
                                                    

Net 1 kilo 680 gr
6.5" , 1.5 kg android telefon, 2013, Arabesk

O bir kel. O bir orta yaşlı. O muhteşem kol kasları, evrim geçirmiş gibi güçlenmiş  baş parmaklar (evet parmaklar, çünkü elinde tuttuğu telefonu tek baş parmakla idare edemiyor) ve dikkat çekici boyun kasları. Ona ek yapan hamile göbeği, iki kişilik yer kaplayan götü ile inanılmaz bir tezat içerisinde. Telefon kullanan uzuvları gelişmiş yetişkin bir panda gibi adeta.Elindeki 2600 tl ( ortalama bir memur maaşı bu) yatırdığı telefonda radyo istasyonu arıyor. İnternet değil, bankacılık işlemi değil, mp3 değil, facebook değil, okey değil; radyo. 90 lı yıllarda casio saatle kanal değiştiren neslinden 6,5" ekrandan radyo dinleyen nesile olan evrilmeyi nedense pek başarılı bulmuyorum. 2013 yılında 6,5" 4 çekirdek telefonu ile müzik dinleyen bir insanın zamana karşı duran kudretini fark ediyorum nihayet.  İnmeden önce o koca ekranda İ. Tatlıses'in yüzünü de görünce sirk tamamlanıyor.  İnmeden, son olarak, kalktığım koltuğa oturan kıza bakıyorum. Başı önünde.  Modern bir telefonu da yok sanırım. Okuyacak bir şeyi de. Karşısında pişikli 2 erkek. Yanında, kendi koltuğunu ve kızın koltuğunun %20 sini kaplayan bir kadın. Sadece ağzından ve sık sık nefes alıp veriyor ve henüz 16-17 yaşındaki bu kızın sıskalığını yakından inceliyor. Bunalım had safhada. Son bir çırpınışla pencere açtırıyor kız. İçeri giren temiz havayla gevşiyor gibi. Keşke laciverde bineydim der gibi bakıyor yanımızdan geçen otobüse. Allah kurtarsın deyip düğmeye orta parmağımla basıyorum.


(*) Hannibal filminden bir sahne


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Entropi

    Denizin üzerinde yansıyan ışıklar hakkında konuşabilecek kadar dingin bir ruh hali içinde olmaya çalışmaktan bahsediyordu. Gözlüklerinin...