12 May 2014

Bora, hardal sarısı, yeşil erik ve yaz modasına sert bir giriş


Nekrofiliye örnek verircersine
Güreşçi olmak ile toplu olmak arasında çok ince bir çizgi vardır. Bu ince çizgiler, bedeninde çok belirgin biçimde görünmeye başlamışsa, toplu kelimesini tedavülden kaldırmanın zamanı gelmiş demektir.

                                        Sir Alex Portsmouth


Bahsedeceğim ilk kadın, kendini Colombus meydanındaki arzu nesnesi Betsy gibi (bi film işte) görse de, sarışın olmanın tüm güzellik ve çekicilik algısına olumlu katkı yaptığını sanan bir Ortadoğuludan öteye geçemiyor. Gerçi Betsy bununla yetinmeyip, diğer garanti yöntem olan föne de başvurmuş, ama sonuç alımlı bir grekoremen güreşçisinden öteye geçememiş. Ayrıca kilolu ve 1,85'i aşkın boyuna süs deyi eklediği o mini el çantası kendisini daha minyon göstermemiş. Hatta götüme benzemiş (kibar olmak istiyorum ama olmuyor). İnmek için otobüs içinde, ceylan gibi süzülürken, otobüsteki diğer aç erkekleri kandırabilir , ama inmek için trafik ışıklarında düğmeye basınca ve otobüs şöförü de iplemeyince, içindeki Nasuh Akar'ı ortaya çıkarırcasına çirkef çirkef bağırmaya başlayınca haklı olduğumu fark ediyorum. Ve her hakılığı ortaya çıkan şerefsiz piç gibi sırıtıyorum. Aklıma 6. sezonda duyguları alınan Sayid Jarrah'tan başkası gelmiyor. Ofkors ay kil desmınt can! Hayret bi olay!





Bir şey anlatmaya çalışıyor
Şişman kadının babetle imtihanı ve can çekişen Liberalizm kurbanı serçe parmaklar. (Altta kalanın canı çıksın)

Yaz geldi ve babetler meydana çıktı. Çorapsız ayağa, biçimsiz çoraplar eşliğinde giyilen ve ekseriyetle bir kadından beklemeyeceğiniz ölçüde kokma potansiyeli taşıyan babetler. Zayıfın ve şimanın; yaşlının ve gencin ayağında babetler. Gerçi badisi bedeninin üstünü, pantolonu koca kıçını, güneş gözlüklerinin sapları -açılabileceği maksimum genişlikteyken dahi- şakaklarını sıkıştırıyorken serçe parmağın derdine düşmek tuhaf gibi de dursa, elimde olmadan ayacıklara acıyorum. Kalçadan başlayarak bileklere kadar incelerek giden, pürüssüz, kiloluk salamları hatırlatan bacakların bittiği yerde, olabildiğine mini mini göstermesi umuduyla alınmış babet can çekişiyor ağırlığın altında. Kendisi hali hazırda şirin ve şeker bir ayakkabı türü olduğundan, bu ülkede ve bu kadın tarafından bu şekilde işkence görmesine anlam veremiyor. Tüm baskı kendini çok sinirlendirdiğinden olsa gerek, o serçe parmağın anasını sikeceğim dercesine zorluyor. Kan hattını kesmeye gayret gösteriyor. Diğer parmaklardan daha açık tondaki serçe parmak, bu tehtidi ağır buluyorken; kadın, bataklıkta koca kıçına sinek yapışmış bir su aygırı misali olayın farkında dahi olmadığını belli edercesine, dolma parmakları ile android telefonunu parmaklamaya ve sık, kısa nefesler almaya devam ediyor.


Ben mi? Ben çarık şeklindeki ayakkabılarım, standart kotum, hardal gömleğim, cırtlak mavi kablolu kulaklığım ve her daim sırt çantamla  adeta bir zevksizlik abidesi gibi arkada ayakta duruyorum. Camı açabilir miyim diye sorduğum teyzenin tipini sikiyim bakışlı gülümsemesini, bebek arabasındaki çocuğun bana bakarken dudaklarını titretmeye başlamasını saymazsak, oldukça yakışıklı buluyorum kendimi tozlu otobüs camının yarı loş yansımasında. Hiçbir boku, çirkinliği belli etmeyen bu sikik otobüsleri seviyorum. Çünkü otobüs, insanlar, yolculuk o kadar ilkel ki, her zaman kendini camianın ünlü simalarından biri gibi hissedebiliyorsun. Ama hiçbirini, insanların yüzüne sürekli, direk ve sinirli olmayan bir ifadeyle bakmaya değişmem elbette. Kaçık olmak için çok çaba harcamak gerek. Hiçbir şey bedava değil bu dünyada. Yes.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Entropi

    Denizin üzerinde yansıyan ışıklar hakkında konuşabilecek kadar dingin bir ruh hali içinde olmaya çalışmaktan bahsediyordu. Gözlüklerinin...