2 Nis 2018

Gözümde canlanır koskaca mazi

Arabeskten nefret ederim. Duyguların arabeski andıran şekliyle ifadesine dahi tahammül edemem, bunu baştan belirteyim.
Hayatımın en enerji dolu ve neşeli günlerinde frenlenirdim. “Sakin lan” denirdi. Oysa ateş iyidir, öyle bilirdik. Sonrasında her şeyi bir daha düşünerek hareket etmeye başladım. (Her şeyi düşünerek ele alırsan, insan denen makinenin doğal refleksi, seni hataya sürükleme ihtimali olan şeyi, duyguları, yüzdesel ağırlıkta azıcık diplere yolluyorsun) Bu kez de duygusuz, ruhsuz sıfatlarını kazandım. Bu dönem biraz uzun sürdü sanırım. Tüm ceplerim, bedenim ve göz çukurlarım bu sıfatlarla doldu hatta. Hatta ara sıra içkiyi fazla kaçırınca, bir miktar alkol ve bol miktarda sıfat kustum diyebilirim.
Baktım ne mideme, ne bana, ne etrafıma yarıyor, uzaklaştım. Şimdi duyguların öneminin farkında bir arabesk düşmanı olarak, açıklık temel şartını terk etmeden, içtenliğin hükmünün sürdüğü her yerde uyumun sürgitliğine tapınıyorum.
Olmuyor.
Bir insan insan olsun da kendine neyin iyi geldiğini bilmesin, mümkün mü? Sanmıyorum. Benim açık havada olmam gerek. Yürümem gerek. Üretmem ve mizahı bırakmamam gerek. Spordan kopmamam gerek. Kırık aynanın dediği gibi, tek başıma da olsa oynamam gerek. Oyun şart. Zira bu kadar gerçeğe can dayanmaz . Bu kadar açıklığa, kendin gibi olmaya yürek dayanmaz. Sahada oynamam gerek -en azından-. Okumam gerek ve beni bir cümlesiyle geri zekalı gibi hissettirecek dostlarımın olması gerek. Sefil hayatımızın farkında, eleştirel zekası yüksek ve doyum noktası düşük doğal insanlarla kahve içmem gerek. Şu sigaradan vazgeçip, alkolle aramdaki seviyeli ilişkiyi evliliğe bağlamamam gerek. O sürekli, “gel şu ilişkinin adını koyalım” dedikçe, ben eskiden olduğu gibi “ bi siktir git Eduardo allasen” demem gerek.
Biliyorum.
Doktorum, az iç, sigarayı bırak, spora dön, ritmi ayarla diye telkinde bulunuyor. “Antidepresan?” diyor, aklıma Eduardo geliyor.
Olmuyor.
Haftasonu tatili iptal. Normalde müptelası değilim ama olsun, günde 3-4 bira... sigara sönmesin. 55” ekrana 2 mt mesafeden 4,5 saat, full ışıklandırma ile fotosensitif epilepsi riskini de emelim. Kan çanağı gözlerle ve üzerimde tüm gün pislenen kıyafetlerle koltuktan ekrana bakmaya devam edelim. Derdimizi neşemizi konuşmadan dijital ekrana fiti fitiliyelim.
Madem dengemizi bulamıyoruz, sağa devrilelim. Madem düşük zekayla en azından bir ağaca sırtımızı veremedik, daha beter olalım istiyorum.
Not: beyaz ışıklandırma hakikaten çok kötü bir şey. Elmayı mayonezle yemek gibi, brokoli gibi iğrenç bir şey. Ona doğru yürümeyin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

cansızların serbest salınımı

        Bu yaşamda her şey olur. Hiçbir şey sürpriz değildir ve her an beklenmelidir. İnsan bir gün doğumu ya da huzurlu bir uykuyla her...