Yabancısı olduğum için değil ama, bu kent bana bir yabancı olduğumu hissettirdiğinden olsa gerek kızgınlığım ona yöneliyordu.
Çok sağlıklı çalışan bir beynim olmadığından, başarıya ulaşma şansım var sanarak, kızdığım her şeyi revize etmeye yöneliyordum. İnsan bir kentten nefret eder mi diye düşünmüyordum bile. Sabah erken saatlerde yaptığım yürüyüşlerde kimseye duyurmadan tartışan sevgililer gibi, aramızdaki husumete ilişkin fikirlerimizi beyan ederdik karşılıklı. Kent ve ben. Ben kendi kendime içimdeki öfkeyi mırıldanarak; o, vakitsizce güneş ışığını yüzüme doğrultarak, gürültüyü arttırarak…
Konuşmuştuk hatırlarsın, ben çocukken de böyleydim aslında. Bazı kentlerden nefret eder, orada yaşayan bazı böceklere yaşam alanı inşa eder, bazı cansız varlıkları -örneğin taşları- başka bir mekana taşıyarak hayatta bazı şeylerin kaderini değiştirebileceğimi sanırdım. Sanki asfaltın ortasında alev topu gibi olmuş o taşı, yeşilin içinde gölge bir yere koyduğumda, yarı tanrı olacakmışım gibi hissederdim.
Bu şekilde oluşturduğum küçük bir bahçem bile vardı. Kurtarılmış nesneler ve canlıların doğal olmayan tabiatı. Akıl sağlığı bozuk bir tanrının, mütevazi müdahaleleri. Sıkışan bir ruhun son çırpınışları. Boktan bir yaratıcının kadere engel oluşu. Ne derseniz…
Kentler gibi insanlarda da uzun süre revizyona gittim. Kendi varlığımı ve doğrularımı; kentin yanılgısını ve çürümüşlüğünü kendime anlatma yöntemim de buydu. Çocukça kabul. Kendini kentin bir parçası gibi görmeden bütüne müdahale etmek...memnuniyetsizlik. Sanki sana kalsa...
Sonra büyüdüm elbette, işe yaramadığını anladım tüm bunların. Kentler kendi başına, içindeki canlılar gibi, senin beklentilerini ya da müdahalelerini umursamadan akışında ilerliyordu. Dedim ya sonra büyüdüm. Etkisizliğimi idrak ettim. Ama işe yaramadığını bilerek, yaramasını da ummayarak devam ettim hepsine. Etmeliydim. Sen haklıydın.
"İşe yaramasını umarak yaşamak çocukluktu
çok geç fark ettim bunu."
Hepsini tekrar ele aldım ve düzenledim. Ortada kafa karıştıracak bir şey kalmadı. Senin eğlenceli tespitinde yer aldığı şekliyle: " Deha düzeyinde zekaya sahipsen bu yazıdan ya da konulardan (buralardan) uzaksındır. Değilsen ortalamaya yakın bir zeka ve anlamadığın şeylerin merakı ile dolusundur. Hiçbir konuda kendine gereğinden fazla güvenemezsin" Artık bilinçli bir kabulleniş halindeyim. Her şey hazır, sizi bekliyoruz. Hep umduğun gibi.
2001/ Nuri için
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.