12 Eki 2012

Sevgiliye mektup


Başlarda beni çok sevmemen gayet normal geldi bana. Sevimli olduğu iddiasını taşıyan biri değilim neticede. Uzun uzun ve ters ters baktığın o günleri anıyorum şimdi. Şehla gözlerini üzerime dikip bakar; ne vakit çağırsam sesimden tiksinirdin sanki. Ama benim bilgisayar üzerine konuşmalarıma senin bilgisayar masasından sarkan kabloları patilemen eklenince aramızda gizli bir anlaşma şifresi olduğunu sezdim sanırım. Bu bana bir mesaj olmalı dedim içimden. Neticede -insan olsun kedi olsun- biz erkeklerin basit davranışlarına siz kadınlar göndermeler yaparak cevap veriyorsunuz. Adının mecazi anlamının aksine diğer canlılarla olan ilişkilerinde son dereceli mesafeli olduğunu söylemeliyim. Çamurluk yaptığına şahit olmadım. Bu bakımdan hakkını vermek gerek diye düşünüyorum.
               




                Birlikte aynı eve taşındığımızda bazı ufak tefek aksilikler yaşamadık değil tabii. Senin her sabah kapıları tırmalaman, dışarı çıkmak için yalvardığın kapı açıldığında dışarı çıkıp, 1 dakika sonra dış taraftan kapıyı zorlayarak içeri girmek istemen; ayin gibi her sabah benimle balkona çıkıp yemeğine başlayana kadar yanında kalmamı istemen; tüm bunlara itaat etmeme rağmen bacağıma sürtünerek binlerce tüyü kıyafetlerime bulaştırman; ısrarla o koltuğa yatarak her yeri tüye boğman (konuşturma şimdi beni biliyorsun hangi koltuk olduğunu) gibi bazı davranışların aramızda bir gerginlik yaratsa da seni sevdiğimi biliyordun. Yatacak o kadar yer varken en çok korunmaya çalışılan benim yatağımın içine girmen konusuna hiç girmek istemiyorum. Bu tip talihsizlikleri deşmek niyetinde değilim. Kocaman kıçının sana verdiği azametli duruşu sen de biliyor olmalısın ki, ara sıra vücut kitle endeksinin dengesizliğini açığa çıkaran ağır yürüyüşlerinde arkana dönüp bana bakıyorsun. Kimler bu dengesiz kitle endeksine odaklanmış diye tehditkar bakışlar atıyorsun.

                Çok yakından bakıldığında iyice irileşen gözlerindeki şehlalık beni benden alıyor. Bu halinle hiçbir şeyden haberin yokmuş gibi görünsen de içinde fırtınalar koptuğunu anlamamak için keriz olmak lazım. Şuradan kalk şuraya git denildiğinde çok yorgun havalarında hareket edip, tezgahın üzerindeki kasap sucuğunu görünce leopar kesilmen gözümden kaçmadığı gibi, normal zamanlarda bana yüz vermezken yine o sucuk benim elimdeyken geleceğin bana bağlıymış gibi garip sesler çıkarmanın da farkındaydım. Bunların ne anlama geldiğini ikimiz de iyi biliyorduk. Hala da biliyoruz.

                Bana telefonda yahut diğer iletişim araçlarında garip sesler ile mesaj göndermene gerek yok. Aramızdaki derin bağ ile nasılsa bir gün bir yerlerde beraber olacağız. Misal benim sana yazdığım türden duygusal bir şarkıyı sen de banim için yazabilirsin. O günlere sakla içindeki vahşi kadını. Yavrum benim!
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

cansızların serbest salınımı

        Bu yaşamda her şey olur. Hiçbir şey sürpriz değildir ve her an beklenmelidir. İnsan bir gün doğumu ya da huzurlu bir uykuyla her...