27 Oca 2014

Yangın sırasında ilk kurtarılacak şarkılar

   
Anlatıyorsun da canım abim, benim aklım nerde hiç sormuyorsun ki!















     Bazı şarkılar vardır ki, insan duygusal melodisini duyduğu anda, içgüdüsel olarak boynunu eğer. Kimileri gerdan kırabilir, fakat bu o insanların ruh hastası olduğu gerçeğini değiştirmez.  Bazı şarkılar da vardır ki, neşeli melodilerini duydukça coşar insan. Ablak bir gülümseme yapışır yüzlere. Bazen de o kişi, ensesinden başlayarak kıçına kadar kendi sırtını yalamak isteyebilir.

     Bunlar basitçe, bazı şarkıların ruh haletimize yahut halet-i ruhiyemize olan etkilerini betimlemek için kullandığım giriş cümleleridir. Üzerinde çok durmaya gerek görmüyorum. Öğe dizilişi ya da yukarıdaki cümledeki anlatım bozuklukları... Yanlış noktalama ya da gizli özneyi deliğinden çıkaracak, nesneye sorulamayacak bazı sorunlar... sorunsallar ve yağmurlu havaları kirli caddelerin banyo gününe benzetmek benzeri akıl dışı bazı çıkarımlar. Ona bakarsan bunların da üzerinde durmaya gerek yok. Ohooo, öyle saymaya kalkarsak, üzerinde vakit harcanmayacak neler var neler...

     Evet. Şarkımıza bir göz atalım. Dikkatli dinleyelim ve lütfen ön yargılarımızı girişteki askılığa asalım. Çıkışta alırken de diğer insanların ön yargılarını yere düşürmemeye özen gösterelim. Göstermeyenleri uyaralım. Hala anlamamakta ısrar edenlerin kıçına, önceden silindir haline getirdiğimiz ön yargılarımızı sokalım. Barışçıl günler.


17 Oca 2014

Dünyanın en farkı adamı Cankut Girgin


ADI SOYADI                : CANKUT GİRGİN
YAŞI                               : 39
DOĞUM YERİ             : BİLİNMİYOR
CİNSİYET                    : ERKEK
SİYASİ GÖRÜŞÜ       : MUHAFAZAKAR SOL
TAKINTISI                  : İŞARET FİŞEĞİ
EN SEVDİĞİ SAYI     : 36,5
BURCU                           : ÖKÜZ
MEDENİ HALİ            : MEDENİ DEĞİL





TEKNOLOJİ:

 İkiden fazla çekirdeği olan ürünleri kullanmam. Fakat dörtten fazla çekirdeği olanları saygıyla gözlemlerim. Dörtten fazla çekirdeği olan ama rami yetersiz olan bir makine satın almam. Alan olursa bir bahaneyle ver bakiim bi lan derim, sistem dosyalarını siler yahut 3-4 kez yanlış şifre girerek sistemi kilitlemeye gayret ederim. İsterim ki benim dışımda tercihler yapan insanlar rahat nefes alamasınlar. Evinde kullanabileceği bir bilgisayarı falan varken kendi götünden ihtiyaç uydurup 2., 3. bilgisayarı falan alamaya kalkan, blogger varken tumblr kullanan, webcamden görüntülü konuşma yapan insanlarla- imkanım varsa- içli dışlı olurum. Webcamde sevgilisiyle neyin konuşurken görüntülü arama isteği yollarım sürekli. Rahatsız olup cevap vermeye kalkarsa kamera açmam. O beni silmeden ben onu engellerim.  O beni engellerse trip atarım. Facebooktan, bazıları sadece kendi dünyasında yaşıyor küçük beyinleriyle yazarım. Biri desteklerde, kimmiş onlar derse sanane der onu da ben engellerim.

Her türlü sanal kısıtlamının karşısında yer alırım. Yasak sitelere, normalde girmesem de, yasaklandığı andan itibaren girmenin yollarını ararım. Forum sitelerine girer, yasaklamalar konusunda atar tutarım. Sitenin yasağı ortadan kalkıpta normal yayın yapmaya başladığında, siteden üyeliğim varsa siler, sağda solda siteye bok atarım. Mizah içerikli siteleri severim. Takip ederim. Ama asla gülmem. Mizahı severim ama gülmeye karşıyımdır.


İOS-ANDROİD kapışmasını anlamsız bulurum. Hangisini kullanıyorsam onu kötülerim. En sonunda da blackberry derim ki kafalar çorba olsun. Tartışma çok alevlenir, hele hele ortaya bir de windows phone'cular çıkarsa ben nokia 3210 kullanıyorum zaten der, kimsenin küfretmesine fırsat vermeden üyeliğimi silerim.


İnternet altyapı hizmeti veren firmalara güvenmem. Ara sıra normal çalışan hattım için firmayı arar, internete giremiyorum falan derim. Şu sorun var, bu sorun var, acayip arıza var, 300-500 lira masraf girer size   derlerse aboneliğimi iptal ederim. Bir sorun yok  derlerse güven tazelemiş olurum. Taze güveni çok severim. Arada sırada güvendiğim eski dostlarıma da oyun eder, doğru söylüyorlarsa onları da tazelerim. Bayat hiçbir şeyi sevmem.

Kablosuz hiçbir şey kullanmam. Bağlantısını gözümle görmediğim hiçbir şeye güvenmem. Kablosuz internet kullanan, kablosuz mouse tercih eden, sarı saçlı, entel görünümlü, uzun boylu, piirsinkli kızlarla tokalaşmam; hipster şapkasıyla gezen, tam çerçeve gözlük takan, kırmızı dar pantolonlu, kuru göt erkek arkadaşlarına merhaba bile demem.Kablolu mouse alalım biz o zaman derlerse yumuşarım. erkeğe pandik atar; kıza evlenme teklif ederim. Kabul ederse nişanı atarım.

Upgrade yapmam. Eğer bir yazılım upgrade yapmadan bu programı kullanamazsınız falan derse dava açarım ya da açmam.Ama bu upgrade sizin hayrınıza falan derse bir firma neymiş benim hayrıma olan derim öfkeyle. Falanca özellikler daha verimli çalışıyor lan! derse upgrade yaparım. Ama beyefendi.... diye girerse lafa yapmam. Yapar mıyım? Yapmazsın! Sana mı sorduk göt!



YAŞLILAR

Yaşlılarla iyi anlaşırım. Kafama eser, anlaşmam. Çekirdek içini büyük bir sabırla çıkarıp biriktiren, cep tekefonuna Neşet Ertaş türküsünü zil sesi yapan, kısa boylu, sırtı kıllı yaşlıları çimdikler, çekirdekleri gençliğin verdiği avantajla, tek seferde yutarım.  Gizlice telefonunu  Ele geçirir, zil sesini AC/DC ile değiştiririm. Onlara teknolojik kavramlarla yaklaşır, aman yavrum benim kafam karştı falan dediklerinde de öksürürüm. Anlamlı anlamlı öksürürüm. Kendinden şüphe ettirecek şekilde  öksürürüm. 

Karşıdan karşıya geçen yaşlıları sevmem. Avm servislerini 2 peçete  almak bahanesiyle sömüren şişman yaşlılardan önce servise adam doldurup, spor yapmaları için teşvik ederim. Kalp krizi geçiren olursa özel arabamla alıp, ölünceye kadar yalandan hastane ararım. Ölünce çocuklarını arayıp, anne babalarına sahip çıkmadıkları için azarlarım. Kendi anne babama sahip çıkmam.

Erkek olanların arkasından sinsice yaklaşır, kesmedikleri uzun kulak kullarından çeker kaçarım.  Ama onlara sahip de çıkarım. Canı sıkılan yaşlı gördüğüm zaman, küpe takar, yanında gevşek gevşek konuşurum. Uyarınca laf dinleyen emo taklidi yaparım. Yapmam.

İletişimimiz kuvvetlensin diye, nüfüs cüzdanı değil; kafa kağıdı falan derim. Az biraz beni kendilerinden biri zannederlerse hayattan, güzelliklerden, yaşanacak çok şey olduğundan falan bahseder, zor topladıkları 100 gr hayat enerjisini de oracıkta emerim.Ama her yaşlıyı emnem. Sıhhi değil!




OTOBÜS VS

Toplu taşıma araçlarında oturmam. Yer varsa ayakta giderim. Otobüs doluysa ortada çakılır kalırım. İlerlemem. Sabırla şöförün, "kırmızı kazaklı ilerle" şeklindeki dikkat çekici güzel kazağımı ön plana çıkaran komutunu beklerim. Yeterli dikkati çekemediysem, biraz ilerler, yine çakılır kalırım. Otobüslere iş çıkışı binen, zayıf, uzun boylu, siyah saçlı ve sırt çantalı kızlara uyuz olurum. arkasında sıramı bekler, sıra ilerledikçe sırt çantasına dokunur sinir ederim. bu tipler kalabalıktan kaçtıklarından, en köşe alanda yanlarında biterim. 

Tekli taşıma araçları ve binicilerine ise kılımdır. Bisiklet, motosiklet yahut at fark etmez. Skerler. Trafikte bunlardan görürsem, en yakın bakkaldan çikolata alır yerim. Üstüne biraz su içer, kalanı da bunların üstüne dökerim.  Arada sırada küçük su dökerim. Fakat pisuvarlara değil. İşerken götümü kollayamadığım mekanlara karşı antipati beslerim. Ama büyüyünce salarım. Her antipatinin yavrusu makbuldür çünkü. Olgunlaşmış bir antipati, mısır köpeği kadar tehlikeli; komodo ejderi kadar yabancıdır bence. Artı, ağaçlar, kışın su tasarrufu için yaprak dökerler. Götünüzden bilim uydurmayın. Ortada romantik bir şey falan yok. Anuna koduklarım!



ÇİLİNGİR

Canım sıkılınca çilingirleri ararım. Kapıda kalan kişilerin arama ihtimali olan çilingirleri meşgul ederim. sonra da yanlarına sokulur, duruma müdahale ederim. kapıyı kırmayı teklif ederim. Bir yerde kapı kırılacaksa ben kırarım. Benden evvvel atlayıp, kapıyı omuzlayacak olanın götüne pandik atarım. Balkondan çocuk sarkıtılacaksa, çok konuşur, insanları işkillendiririm. Benim bilmediğim bir çilingir gelmişse olay mahaline, en yakın balkonda çilingir sofrası kurdurur, mesai saatinde aklını alırım küçük esnafın. Ama yirmilik şişe açarım sofrada. Millet içki içen esnafa iş yaptırmak istemeyince de siktir çekerim çilingire. E bari kır kapıyı deyince kapıda kalanlar, vazgeçerim kırmam.



DiN

İnanamam. Ama götüm sıkışırsa dindar olurum. Allaha inanırım ama tanrıyı bilmem. Çok tanrılı dinleri ilginç bulurum. Ateş tanrısını kışkırtıcı; o elinde çekiç tutan tanrıyı saldırgan bulurum. Namaza duranları sevmem. Hareketten hoşlanırım.  Gözlük takan, kadınlardan uzak duran, sakız ikramımı çocukça bulan sakin katoliklere kin beslerim. Aldatılmayı sevmediğimden, Yakub'a Jacop; Davud'a David diyenlerin üzerine benzin döker yakmam. Öyle ıslak bırakırım. Büyük dinleri ve kitaplarını birbirine karıştırdığımdan anlamam. Yazarlarını tanımam. Önsözü güzel olanı alır, kabul ederim. Nüfus cüzdanıma illa birini yazmaları gerekiyorsa, meczup taklidi yaparım. Peygamberler söz konusu olduğunda, seçim olsa İbrahime oy atarım. Demokrasiyi savunurum ama yine de bıyığımı kesmem. Okuyan sıkıldı diye yazımı da kesmem. Keserim.

03/03/2014



YOKUŞ



Yokuş çıkmayı severim. Yokuş aşağı yuvarlanırım. Merdiven ve yokuş aynı anda bir yerde varsa temkinli davranırım. Böyle durumlarda yanıma muhakkak kesici bir alet alırım. Uzun yol yürüyeceksem yanıma sadece iki mandalina ve bir kemer alırım. Neden böyle bir şey yaptığımı soranlara incilden bir iki bölümü ezbere söyler tepkisine bakarım. Sonra mandalina ikram eder, o kabuklarını nereye atacağını düşünürken kemerle döverim.


BURSA


Bursayı sevmem. Ama söz konusu şey, Bursadan otobüsle İzmir incitaltına gitmekse, gaz çıkarırım. Yolculuk yaparsam gündüz yaparım. Gece yolculuk yapacaksam, gündüzden uyur, gece tepe ışığını söndürmeden otururum. Kimseyi uyutmam. Kitap falan da okumam. Yalnız dua okurum. Fakat yazmam. Kelimelere saygı duyarım; söz konusu durum kelimelerin birleşip cümle oluşturması ise muhalefet ederim. Baskı hatası olarak harf eksiği barındıran kitap satın alırsam, okur bitirir, sonra iade eder, paramı alırım. Paramı vermezlerse, daksille bazı harfleri de ben siler, kütüphaneye bağışlarım. Bağışlayıcı olmayan insanları dikkatlice inceler, tam tezimi tamamlayacakken vaz geçerim. Bir de altılıda, toprak zeminde, Nazlıyı tek geçerim.



DOĞA ANAMIZ

İçecek ikramını plastik bardakla yapan insanların karın kaslarının incelenmesini farklı bulurum. Karın kasları gelişmiş bir insanın plastik bardakta içecek ikram etmesini ise gereksiz bir cüret olarak görürüm. Her sikspek sahibi günde bir kere plastik bardak kullansa bu doğaya yıllık 3 kilo 850 metre zarar demektir. Doğaya saygı göstermeyen insanlara küfür edebilirim. Etmeyebilirim de...Elbette.



(23/02/2014)




BAK ŞİMDİ


Canım sıkılınca televizyon izlerim fakat dinlemem. Sesini kısar ekrana bakarım. İyice sıkılırsam müzik izlerim. Onun da sesini kısarım. Sesli müzik dinleyenlerden hiç hazzetmem. Sessiz sessiz müzik dinleyenlerden de işkillenirim. Hergün uyuyan insanları da sevmem fakat bunu başka bir başlıkta konuşuruz.




KAFASINA ÇAK!




Kavga eden insanlardan hoşlanmam. Bir yerde ben kafamı dinlerken gürültü yaparak kavga eden olursa, yaş odunla girişirim. Bu onları sakinleştirir. Sakinleşmeyene bıçak; iyice coşana silah çekerim. Sükut, bi mermiye bakar. Sonrası ölen insanların huzur dolu sessizliği. Yaşayanların gürültüsüne ise tahammül edemem ben. Yaşayan ölenler söz konusu olunca, elimi çenemin altına koyar düşünürüm. Motorlu yaşıtlar vergisi derdi olmadan, taze et peşinde oradan oraya sürüklenen bu yaratıklara saygı duyarım. 


SOSYAL YAŞAM VE BAZI ŞEYLER




Toplu taşımayı severim. Yarım otobüsleri sevmem. Yarım şeyleri sevmem. Bir şey varsa tam olsun. Olmuyorsa hiç olmasın. Toplu sporlara karşı ilgiliyimdir. Atletizm örneğin... İlgimi çekmez. Fakat 400 mt koşan atletleri, kirli donlarıma tercih ederim. Genel olarak dona da karşıyımdır. Don giyen insanlardan tırsarım. Dona kilot diyenlerden kaçarım. Noktalama işaretlerini severim , fakat bir kişi, herhangi bir metinde dakika başı üç nokta kullanıyorsa önsözü okur geçerim. Yeri gelmişken, son sözü hep ben söylerim. Ben son sözü ettikten sonra olası cümleye girme çabalarını, ellerimle kulaklarımı tıkamak ve bağırarak türkü döylemek suretiynen sustururum. 




ZAMAN


Saat takmam. Zaman kavramına karşıyımdır. Ama Einstein'i severim. Bıyıklar falan, iyidir Einstein. Saati ne kadar büyükse bir insan o kadar kösedir bence. Ne zaman geç kalmış birini bekleyen sabırsız, küçük saatli ve kıllınbirini görsem, üstüne çıkar tepinirim. Fırsat bulursam işerim. Her zaman böyle olmam tabii, taym taym.




Ediyoruz da..

HAVA SU


Yağmurlu havaları sevmem, ama ayakkabım tabandan su alıyorsa, yürürken cork cork ses çıkarıyorsa severim. Şemsiye sevmem. Yanımda ısrarla taşımak isteyen olursa surat asarım. Güneşli havalarda dışarıya çıkmam. Sanki mahkummuşum gibi camdan dışarı bakar, derin derin iç çekerim. Pantolonumu dizlerime kadar indirir, kıçımı güneşlendiririm. Arkadaşlar arasında ak götü bilmem ama kara göt benim ehulele diye espri yapar, neşesi yerinde olanlarınkinin de neşesini emerim. Parçalı bulutlu denen havalara uyuzumdur. Aslı, parça bulutludur zaten der, günlük hayatta insanlara sıkıntı çıkarırım.


Kısa ve öz konuşurum. Anlamayanlar için uzatırım. Lafım ne kadar uzuyorsa, siz o kadar anlayışsızsınızdır. Çünkü ben, çok anlayışlıyımdır. Sizin ağzınızdan çıkanları hemen kaparım. Ağzınızdan hiçbir şey çıkmadan da, ben ne demek istediğinizi kaparım. Demek istemediklerinizi dahi anlarım. Sezgilerim benzersizdir. Fena sezerim. Duyularım beşten fazladır. Fena duyarım. Bana Türkiye'deki dostlarım Sezgin; Yurt dışındaki gurbetçi kardeşlerim intuition (fena sezici anlamına gelir) derler. Laf sokanın ağzını yırtarım. Buna ek olarak, çok yazar çok yırtarım. Bilgisayarımı  yırtmayı başarabilseydim, dijital ortamdaki yazılarımı da hallederdim. Fakat azimliyimdir. Hiç bir erkeğe benzemem. Canım istemedikçe aldatmam. Aldatmaya kalksam canım istemez. Acayibimdir. Prensiplerim vardır ve bunları sağa sola saçmam. Derli toplu tutarım. Yeri gelir çorap, don, fanila, kışlık erzak ve kola alırım. Sakallarım bu kadar uzamışken, kadınlara da benzemem haliyle. Alttan almam; alta alırım. Hep üste çıkarım. Yer çekimi falan diyenin ağzına vururum. Kan akıtırsam pansuman da yapmasını bilirim (metaforik). Yardım yapacak ilk kişi benimdir (İlk yardım). 


tipe gel yea

Acı sevmem; karnıbahardan, adı haricinde hazzetmem. Rakı sofrasının adabını bilmeyene kızarım. Ben de bilmem. Kendime de kızarım. Ötenazi, empati, telekinezi ve Verdi denince beynimde keskin bir ıslığı takiben şişmeler olur. Nöronları severim, fakat fazla yüz göz olmam. Kontrollü serbest piyasa benzeri, kendi aralarındaki serbest etkileşimlerine izin verir, fakat devlet misali kontrol altında tutmaya özen gösteririm. Sosyal hayatımda bana incitici davranışlarda bulunan kişileri, bir kağıda alt alta yazar, geceleri yatmadan önce bu isimleri ezber yaparım. Ezberleyince kağıdı yer; o insanlarla ilgili de herhangi bir eylemde bulunmam. Ezberim kuvvetlidir fakat ezberci eğitime karşıyımdır. Bu bakımdan bıyık bırakan öğretmenleri sevmem. Benim için ezberci eğitim demek bıyıklı (erkek haliyle) öğretmen; sahte kürk giyinmiş kadın öğretmen demektir. Bu konuda kimseyle tartışmaya girmem. 


Şu anda iyiyim mesela

Doktorları ve bilimle iç içe olanları sevmem. Etkileşime geçmem ve kendim dahil kimse için internetten randevu dahi almam. Tıbbi yardım gerektiğinde buz kullanırım. Neremde sorun varsa buz basarım. Kendimi tümden bitkin hissettiğimde buzhane kiralar 2 gün çıkmam içinden. Psikolojik yardım gerektiğinde ise megayoga (kıpırdamadan 3 saat durmak şeklinde. Günde 3 doz. 21 seansta tamamsın) yaparım. Psikologları ve sosyologları hep birbirine karıştırdığımdan bana sevimsiz gelirler. Biri insanın diğeri toplumun akıl sağlığını bozar diye kodlarım kafamda. Kodları sık sık değiştiririm ki, şifrem başkalarının eline geçmesin.  


oldu mu? olmadı.

Paraya değer vermem. Tüm istediklerimi alabildikten sonra para benim için metadır. Çalışma hayatını ciddiye alırım. Ücretli çalışmaya karşıyımdır. Astronomik ücretler karşılığı her işi yaparım. Yalnızca bedeni  satmam; en fazla kiraya veririm. O da noter aracılığı ile sözleşme yapılırsa... Ruhum olmadığından satmak ya da kiralamak gibi bir düşüncenin peşinden koşmam. Fakat bir egzersiz olarak koşmaya bayılırım. 100 mt2 ' yi 8 saniyede koşarım. Koşamazsam hesaplamada yanlışlık yapan arkadaşı bulur, takarım bıçağı götüne. Mesai saatlerini aşan çalışmalarda işçilerimi zaman ve göreceliliği kavramları üzerine düşündürtürüm. Einstein' dan örnekler veririm ama asla dilimi dışarıya çıkarmam. Her yer mikrop doludur kanaatimce. 



Mecbur kalmadıkça hayvanlarla cinsel ilişkiye geçmem; beslerim. Kedileri severim ama bokunu kürekle atmam.  Suya batırır çıkarırım ve bunu yaptıkça coşarım. Sonra da onları yalarım. Köpeklerin siyah beyaz görme olgusu dikkatimi çeker, ama hepsi bu. Havlayan köpekleri sevmem. Evde Hamster yahut zürafa besleyen insanlara karşı mesafeliyimdir. Evde hayvan besleyeceksem dişi olmasına özen gösteririm. Evde benden başka s.ki olan bir canlıya tahammül edemem. Garantiye almadığım hiç bir işe girmem çünkü. Biri o s.kin bir gün bana meyillenmeyeceği garantisini verirse beslerim.





yuh 

İnsanlar dünyasında da durum farklı değildir benim için. Hiç homofobik değilimdir. Farklı cinsel yönelimler bende irite olma etkisi yaratmazlar. Aksine ilgimi çeker fakat yine de topuklarım. Eşcinsel ilişkisine tanık olduğum kişiler erkek ise hemen topuklarım. Kadın ise bir müddet inceler, sonra topuklarım. Acele etmem. 


 
sağallı pek gozel caanım
Bitki dünyasına saygım büyüktür. Bir meşe ağacının çözemeyeceği herhangi bir sorun olacağına inanmam. Patates ise bence önceki hayatında orta dünyanın lideri falandı.  Keza maydanoz. Salatada sevmem , ama onsuz poğaça da olmuyor doğrusu. 







devam edeceğiz......























12 Oca 2014

Galoche (Galoş) , bazı maksadını aşan hareketler ve sırlar dünyasına bir yolculuk (!)

Her şeyi salla, çayı sallama (İsmail Abi)

HAYDİ BAKALIIIM 

Pazar günü, evde oturayım, kahvaltı sonrası balkonda iki çay içeyim ve mümkünse bu çay annemin sallama liptonlarından olmasın, borsa spekülasyonlara maruz kalmasın ve her pazar aradığım gazetenin ismini duyunca, önce boğazını temizleyip sonra yoq diyen adama denk gelmeyeyim falan diyerek, uyanır uyanmaz, başıma gelebilecek her sorunu sanki olmayacakmış gibi itekliyorum kafamın pek kullanmadığım tozlu kısımlarına.Kahvaltıyı takiben, iyi demlenen çayımı alıp, sigaramı yakıyor ve tam sol bacağımı sağ bacağımın üzerine atıp, arkama yaslanacakken, Boraaa diye seslenen annemi duyuyorum. Havada asılı kalan sol bacağımı eski yerine koyup, mutfağa seyirtiyorum. Konumuz, büyük yeğenin hava alan dişi. Dolgusu 2 aya yakın bir süre önce  düşmüş.  Yeğenim, annesi ve babası, bir dişçiye gidip problemi çözeceklerine, 2 ay boyunca, dolguda kullanılan malzemenin yapıştırıcı gücü ile kendi koordinatlarındaki yer çekimi ilişkisini araştırıp, problemi çözmek istediklerinden, bu sorunu ertelemişler sanırım. Henüz bir çocuk sahibi olmayı hiç istememiş olsam da, ortalama 10 yıllık bir baba kadar deneyimliyim. İtirazın mantığı yok. Çocuğu alıp dişçiye gideceğiz. Sigarayı yolda içeriz; demli çayı da da kıçımıza sokarız artık.....


Korkacak bir şey yok

AAA DEYİN! DEDİNİZ Mİ? 

Diş polikliniğinde bizi, sürekli gülümseyen genç bir kız karşılıyor. Herkesin dişçiden ödü patladığını fark etmiş olacaklar ki, kapıdaki kız ile, içeride bir şey yok yea.... şeker falan yiyorsun. Doktorumuz sırtına masaj yapıp iltifat ediyor. havası yaratmaya çalışıyorlar. Yanıma baktığımda yüzü bembeyaz yeğenimi görünce, bu metodun fazla işe yaramadığını hissediyorum. Ya da masaj sevmiyor galiba bilemiyorum. Her neyse deyip sağa sola bakınca eski bir dostu görüyorum. Galoş! Tipini sktiğimin poşeti diyorum içimden bu saygı-nefret hisleriyle yaklaştığım nesneye. Yavrum benim.

 

16.yy  -  21.yy Aşamaya gel!

GALOŞ. POST MODERN MODA TERMİNOLOJİSİNE GİRİŞ BABINDA BİR İDOL ADETA.  

Kendisiyle tanışıklığımız eskilere dayanır. Nefret ediyorum çünkü, bana, gerek renginden, gerek zorunlu olmasından, gerekse hışır hışırlığından ötürü pek olumlu sinyaller göndermez .  Bu nedenle kendisine karşı küfrederim. (Ben nefret ettiğim şeylerle karşılaşınca küfrederim.) Bu nedenle de giyinmek istemedim. Ama, az önce gülümsediğinde azı dişlerindeki dolguları sayabildiğim genç sekreter, şimdi, onu giyinmezsen skerim toynağını der gibi baktığından, mecburen giyiniyorum. Önce yüzü yine eski şeklini alıyor. Sonra da işini bilen bir profesyonel gibi hemen yüzünü çeviriyor. Başına geleceği bildiğinden, ayakkabılarımı klinikten girdiğim şekliyle hatırlamak istiyor.  Daha sonra dikkatli bakınca, sadece sekreterin değil; çevredeki diğer karşı cinslerin de bakış yönlerini değiştirdiğini fark ediyorum. Sırf bir mekana girdiğimde insanlar ayakkabılarımı fark etsin diye normal bacak bacak üstüne bile atmayan bendeniz, kadınların ayakkabılarım yerine duvarlardaki sıvayı yahut sehpadaki posta gazetesini incelemesinden dolayı kısa süreli bir depresyon bile yaşıyorum. Allah aşkına bu kadar mı kötü diyorum içimden, Posta gazetesi daha mı ilgi çekici? (Allah kahretsin daha da kötü!)  Diğer taraftan saygı  duyuyorum galoşa. Çünkü eşitliğe olan katkısı da su götürmez bir gerçek. Ayrım gözetmeden saniyeler içinde öz güveni sıfırlaması, en baba ayakkabıyı anında çarığa çevirmesi, zengin fakir herkesi bir anda keloğlana döndürmesi açısından ayrım gözetmiyor. Bir gün, az gelişmiş bir ülkeye lider olursam ve o ülkeye de sosyalizm getirmeyi başarabilirsem, ilk icraatım konusunda sıkıntı yaşamayacağımı düşünüyorum. Yaşam insan ile; İnsan eşitlik ile; eşitlik ise galoş ile başlayacak şeklinde tırt bir çıkış noktası olsun istiyorum adil ülkemin. Ya da olmasın.  Ne diyordum? Çarık... Keloğlan... evet. Temsili olarak eklenen fotoğraflarda da dikkatinizi çekecektir. Bir nevi 16. yy insanına benziyoruz bu şekilde. Bence hijyen maksadı ile bile olsa, insanda bu şekilde psikolojik baskılar yaratan galoşları imha edelim. Abdest alıp girelim böylesi yerlere. Daha iyi hissedeceğiz bence kendimizi. Adalet de bir yere kadar. 

HEP ATIP TUTMAYALIM. BİRAZ DA BİLİMSEL KATKI ALALIM

Son olarak, aşırı bilimsel insanların, bir iki bilimsel çalışma ile, bahsi geçen konuda anlatmak istediklerimizi güçlendirelim ve noktayı koyalım. Sevgiler. Evet!

ARAŞTIRMA (1)

Ortalama maaşının 1,5 katını ayakkabıya yatıran geri zekalı bin kişi üzerinde yapılan araştırmalar, bu kişilerin %96,2'sinin, herhangi bir yerde galoş giyinmek zorunda kaldığında, kendini , viskilerini yudumlarken operadan söz eden İstanbullu bir ailenin kızını istemeye giden İlyas Salman gibi hissettiğini gösteriyor(*). 
Ağlama İlyas!

(*)   "Gereksiz Araştırmalar Enstitüsü Piyasa Verileri" Moron Kitap (2009)

ARAŞTIRMA (2)

Sınır Tanımayan Ayakkabıcılar Derneği verilerine göre ise, 2001- 2010 arası, insanların daha güzel bir ayakkabı sahibi olmalıyım fikrinin önündeki 1 numaralı engelin galoş olduğu, en bilimsel yöntemler ve sürülerce araştırmalar ile ispatlanmıştır. Ankete katılan 2890 katılımcıdan 2800 tanesi, galoş giydikten sonra, neden daha güzel bir ayakkabı alayım fikrini savunuyor.(*)

,  


(**)  "Olm neden ayakkabı satamıyoruz lan biz?"  İtişelim Yayınları  (2011)


11 Oca 2014

Yalnız bir kedinin hal i pür melali (ŞEKER)


19 ekim 2013

Bu yere gelişimin 4. günü... Bana bakan bu adamın içler acısı hali beni çok üzüyor. Ne yapacağı hakkında en ufak fikri yok. Çok sigara içiyor. Saygısız pezevenk. Duman gözlerimi yakıyor, farkında bile değil. Cimri. Sırf özel kuma para vermemek için evinin bahçesinden toprak alıp geliyor. Doğalmış! Böylesi daha sağlıklıymış. Telefonda konuştuğu -sevgilisi olduğunu tahmin ettiğim- kişiye, uzun uzun toprağı kokladığımı, sevdiğimi söylüyor. Ben belki bir iki solucan bulur da mideye indiririm diye araştırma yapıyorum halbuki. Henüz gelişimin ikinci günü kuyruğuma bastı. 3. günü beni bir yere götürdü ve iğne yaptırdı piç. Tam bir salak. Nereye bastığını bile göremiyor. Bari kendi halime bıraksa diyorum, o da yok! Tuvaletimi oradan oraya taşıyor. Beni taramaya falan kalkıyor. Eline aldığı pis kokan bir şey ile beni siliyor. Oldu olacak çamaşır suyuna yatır bari!

21 ekim 2013

   Çatı katı gibi bir yer burası. Yemekler falan güzel. Eskiden o bahçede yiyecek bulmaya çalışırdım. O anlamda rahat şimdi. Ayrıca, karton kutu ıslanıyordu akşamları. Kıçım başım su içinde kalıyordu. Burada o sorunlar yok. Biraz da egzersiz yapabilsem neyse.Her kapıyı ve pencereyi tellerle kaplamış. Vahşi! Gezmek, temiz hava almak için telleri zorlayınca, Hayır diyor. Pencereye doğru gidip, camı arala bari diyorum, şşşşşt diyor, gel buraya bakayım diyor, olmaz diyor. SORDUK MU?

22 ekim 2013

Kendimi biraz halsiz hissediyorum. Şu kapalı mekandan hiç çıkarmıyor beni. Yemek, içmekten ibaret sanıyor sanırım hayatımı. Arada sırada yanıma geliyor. Oturuyor. Televizyon izliyor. Çıkıp biraz sohbet edelim falan diye kucağına tırmanıyorum. Aslında iyi birine benziyor da... az salak gibi.  Geçen samimiyet olsun, kendini yabancı hissetmesin diye, naber koç? falan dedim. Ne oldu kuzum diyo. İbne gibi konuşuyor benimle. Bir iki kez tekrarlayınca, bir tırmık attım buna. Şşşşşt dedi yine sertçe. .mını ızrzını.......İki parça yemek verdi diye havalara girdi.

26 ekim 2013

Sabah biraz daha kötüleştim. Yanıma gelince de, beni rahat bıraksın diye bir dolabın arkasına saklandım. Anlar mı hiç? Yapıştı yakama, koydu bir kutuya çıktık dışarıya. Klostrofobim var diyorum, anlamıyo mal. İnat ettim attım kendimi dışarıya. Panikle başka bir arabaya bindirdi beni. Yine aynı yere götürdü. Adam sırtımın acıyan yerine bastırdı. Cinsi bozuk lan bunların. Öküz gibi abanıyolar.  Yalnız süper bi iğne vurdu adam bana. Başta biraz canım yandı ama, uçurdu beni. Manyak bir şeydi doğrusu.

Gözlerimi evde açtım. Kaç saat uçtuysam artık... sırtımda bir sızı var. ama kafam kıyak.

31 aralık 2013

Uzun bir zamandır yazmıyorum. Bu arada keşif yaptım bolca. Çatı katında bir buzdolabı var. Altından sarkan bez parçası inanılmaz bir şey. Günlerce oyaladı beni bu keşif. Alt katta ise yeni keşfim ceviz oldu. Patiledikçe koltukların altına kaçıyor. Süper bir egzersiz oldu bu. Hesaplarımda yanlımıyorsam, gün içinde 125 kalori yakmama ve ortalama 2 km koşmama yol açıyor. Çok verimli!

Konuşmalardan anladığım kadarıyla, bugün özel bir gün. Yemekler yapıldı bol bol falan..... Müthiş bir et kokusu. Sahibim olacak dingilin annesi maheretli. Ama merhametsiz. Hayır diyor bana her masaya yaklaşmaya çalıştığımda. O eti tek başına yiyemezsin bebeğim...

Geç saatte geldi bizimki. Surat 5 karış yine. Artis artis hareketler falan. Götlük yapıyo paso. Eğlence var evde, küçük bir çocuk var evde, koşturup duruyoruz. Bu, oradan atlayıp, yapmayın yoruluyor falan diyo sürekli. Lan sen kendine bak. Gencecik bedenimi kıskanıyor sanıyorum.

9 ocak 2014

Kalkmış beni kendi yatağına sokmak istiyor. Yahu biraz akıl ya, biraz akıl. Sevmiyorum arkadaşım. Eşşek kadar bedenin var. Arkanda yatıyorum yer darlığından. Bir dönsen ezersin beni. Hem ben mecbur muyum ya senin keyfine göre davranmaya. Kilosu 6 liralık mama alıyor, her boka hakkı olduğunu sanıyor. Lan! Bi ses geldi sanki, bi kolaçan edeyim şurayı. Şeker kaçar.

Düşümde, son gördüğüm sabah düşümde, elimde böbreğim ağıt yakıyordum.

Evdeyim tamam mı? Koltukta uzanmış, elimdeki tv kumandasının harcayabileceği olası enerjiyi hesaplıyor, Panasonic firmasının bir teknoloji devi mi; yoksa Mahmutpaşa' da merdiven altı üretim yapan kaçak bir lokum imalathanesi mi olduğunu anlamaya çalışıyorum. Zira yeni taktığım piller sabah bitmiş oluyor. Kumandanın enerji tüketimi normal ve Panasonic ortalama bir şirket ise, 3. ihtimal daha ürkütücü: Geceleri  eve giren, hiçbir şey çalmayan, deli gibi sabahın ilk ışıklarına kadar zap yapan, yorulunca da kumandanın üzerine oturarak pilin bitmesini bekleyen geri zekalı bir hırsız dadandı bize diye düşünüyorum.



eee? diyor...haklı. Çünkü o da sevgilisinden daha romantik, olmadı daha entel rüyalar bekliyor. Fitzgerald ile sohbet eden bir sevgilinin rüyası ile bunu kıyaslamak bile istemiyor haliyle. Devam ediyorum...



Sevgilim olacak kişi karşımda oturmuş gözlerinin kırpıştırarak, büyük bir sabırla zekasından umudunu kestiği benim karmaşık cümlelerimi anlamaya çalışıyor.  Bana ara sıra geldiğinden, kumanda sorununa duyarsız. Sigarasından derin bir nefes çekip, üflerken tavana bakıyor. Sanırım sıkıntısı ile dumanı aynı anda dışarıya atıyor.












- Sen de yanımdasın. Kapı çalınıyor. Zıplayarak açmaya gidiyorum. Arkamdan terlik fırlatıyorsun. Kapıyı açar açmaz, ev sahibi yüzüme tükürüyor ve " Bu ay borcunu ödedin ödedin, ödemezsen kapıya atıyorum seni" diyor. Gitmek için dönüyor. Tam kapıyı kapatacağım sırada " haa" diyor. Biraz daha aralıyorum kapıyı. Tekrar tükürüyor yüzüme. Kapıyı kapatıp içeri girecekken, bir kedi fişek gibi içeriye dalıyor. Ortamı koklayıp, gözlerini kıstıktan sonra girdiği kapıdan kıçına fitil sokulmuş gibi doğruca dışarıya kaçıyor.

- Niye kaçtı o kedi öyle buradan diyor şimdi de... (Canım hiçbir şeyden de anlamıyor bu kız.)

- Benim evde böyle. Hayvanlar içeride ne seziyorsa artık, 2-3 saniyede can havliyle kaçıyorlar. Geçen sene de böyle bi kedi daldı içeriye, kapıyı da kapatmış bulunduğumdan, camdan attı kendini diyorum. Yaratığa bakar gibi bakıyor bana sevgilim, canım benim. İlgi topladım ya, iyice coşuyorum. Hatta bazen sokak kedileri sokağın karşısındaki çöpün önünde toplanıp,  tüylerini kabartarak benim daireme bakıyorlar.

Onunla dalga geçtiğimi anlayınca terliğin diğer tekini fırlatıyor bana. Bu kızda bir şeyler var. Neşelenince de terlik fırlatıyor, sinirlenince de...

3 Oca 2014

Film Tanıtımları - ISLAK MENDİL (1982) -

Bundan kelli bu çocuğa elleşeni yakarım!


ISLAK MENDİL (1982) 

Vizyona Giriş Tarihi 01 Nisan 1982 
Süre 86 dk 
Özellikler 35 mmRenkli 
Ülke Türkiye 






     Konservatuvar öğrencisi olan Ümit (Besen), bir ağanın (aynı zamanda kağıt mendil-peçete işi yapan bir fabrikatördür kensdisi) Canan adlı kızıyla evlenir. Ağa, sabah akşam ses açmaya çalışan ve ısrarla modernizmden uzak durup kağıt mendil kullanmayan, mütemadiyen kumaş mendil kullanan bıyıklı Ümit'e kıl olduğundan, kızını evlatlıktan reddeder ve elinden yıllık 200 adet ücretsiz mendil kullanma hakkını da geri alır. Kızı çok şaşırır bu işe. Kızına, benim sözümü dinlemediğin için çok ağlayacaksın, ama o yaşlı gözlerini ve sümüklü burnunu silecek mendil bile bulamayacaksın mesajı veriyor. Tabii fabrikatör babanın servetinden mahrum kalınca yeni evli çifte kumrularımız, bir miktar sıkıntıya giriyorlar. Kredi kartı borçlarını falan bile ödeyemez hale geliyorlar. Ümit, yokluktan ve çaresizlikten travmalar yaşıyor, kafası karışıyor. Kemanını satıp eve azık alacağına, kemanını kıçına sokuyor falan....

Bakın, Canan o kadar şaşkın ki, şişme bebekler gibi, ağzı açık geziyor film boyunca

     Ümit'in yakın bir arkadaşı (Mithat), hem Ümit'in durumuna üzüldüğünden, hem sürekli parasız kaldığı için Ümit ile sigarasını paylaşmak zorunda kaldığından, hem de abazan gezdiğinden, hazır Canan da şişme bebekler gibi geziyorken, Ümit'e yardımcı olmak ister. Eşşek kadar gazinom var, gece herkes içkinin sınırlarına dayandığında gazinoda sahne alabilirsin der Ümit'e nasılsa aşırı alkollü bünyelerin rezalet sesi fark etmeyeceğini umarak. Ümit sahne almaya başlar. Şarkıydı besteydi derken işine fokuslanan Ümit, Canan'a fokuslanan Mithat'ı fark etmez. Bir gece Ümit ses açmaya çalışırken, yan odada Canan'ın kapalı yerlerini açmaya çalışır. Fakat müzik kulağı olan Ümit, ses açmaya çabalarken bile yan odadan gelen hazır açılmış sesleri ayırt eder. Odaya dalar ve Mithat'ı slip kilodunu çıkarmaya çalışırken görünce beyninden vurulmuşa döner. Canan panikle açıklamaya yapmaya çalışır, ama Ümit kiloda takılmıştır. Bu ne ya slip kilot  falan diye sinirlenir, çocuğunu alır ve kaçarak uzaklaşır. Canan kapıya koşar ve şaşkınlıkla Ümit'in koşuşunu izler. Geri zekalı der içinden, yüz metreyi ortalama 6 saniyede alıyor. Ses açacağına atletizm ile ilgilenseydi, Monaco' da villada yaşardık...


     Ümit hayata küser bir müddet. Bakar ki kendisi hayat küsünce bebeğin acıkması durmuyor, sokakta şarkıcılık yaparak geçinmeye çalışır. Fakat sokaktan geçenler gazino eşrafı gibi zom olmadığından, berbat sesi fark edip, Ümit'in bulunduğu caddelerden geçmez olurlar. Esnaf kepenklerini kapatır Ümit'i duymamak için. Geri zekalı Ümit, bunu da gitgide yalnızlaşmasına yorar.
Sokakta yaşamak zor olduğundan temizlik sorunu ile karşı karşıya kalırlar. Her sabah çocuğunun yüzünü sokakta bulduğu mendille silmeye çalışan Ümit, bir sabah çocuğun yüzüne bulaşan bir lekeyi, mendile tükürerek silmeye çalışırken, kafada ampül yanar: ISLAK MENDİL!

Ne o tanıdık mı geldi?

     Yeni fikri için patent çalışmaları ve ambalajlama üzerine yoğun mesai harcayan Ümit, sonunda zengin bir iş adamı olur. Bu arada Canan ise, Ümit kendini terk edince, babasının yakın arkadaşı Nuri ile evlendirilmek istenir.  Nuri Canan ile evlenmeyi hem para yüzünden, hem de kendisi diş beyazlatma işinde çalıştığından kabul eder. Canan'ın her daim açık olan ağzını reklam maliyetlerini düşürmek bakımından fırsat olarak görür.  Canan mutsuzdur. Fakat Ümit'in keyfi yerindedir. Hem zengin olmuştur hem de eski kayın pederinin peçetelerini artık s.kleyen yoktur.

     Canan ile Nuri'nin düğün gecelerinde, ümit daha önceden ön araştırmasını yaptırdığı bir soruşturma ile düğünü polis nezaretinde basar. İlk başta intikam almak maksatlı olarak, halay başı olur ve mendil olarak da ıslak mendil kullanır. Yeteri kadar oynadığına kanaat getirince de polisleri göreve davet eder. Herkesin şaşkın bakışları altında polis Nuri'yi tutuklar. Nuri'nin aslında diş beyazlatma değil; haroin işinde olduğu anlaşılır.

     Sevinçle Canan'a bakan Ümit,  şaşkınlığı iyice artan Canan'ın ağzının gerilime dayanamayarak yırtıldığını görür. Joker Canan'ı kucaklar ve 2 dk. 12 sn' de 35 km uzaklıktaki hastaneye yetiştirir. Finalde de Ümit'in yavrusu ile dedesinin kavuşmaları beklenir, ama yavru dedesinin yüzüne tükürerek noktayı koyar. Aykırı yönetmenden sürpriz bir final doğrusu.

2 Oca 2014

Bu arkadaş neyin peşinde? -4- Satılık Cep telefonu ilanı

İLANIN ORJİNALİ

"kapagında kılcal çizikler var, hoporlor ızgarası ezilmişti bende kestim .
telefon genel olarak iyi.10/8 .ön camında film var garantisi 1 sene daha mevcut 
kesinlikle pazarlık yok 
saçma sapan sorular içi rahatsız etmeyiniz.
arkadaşlar özellikle mi belirteyim anlamadım ki, pazarlık yok demek ne demek ''no bargain' demek .türkçe anlamayan arkadaşlar için.
bu fiyata hurdası yok.ayrıca eski tel takas kabul etmiyorum. yeni tel alacagım için satıyorum napim eski telefonu, akıl var mantık var."

ÇÖZÜMLEMESİ:


kapagında kılcal çizikler var:

Cümleye büyük harfle başlamak yahut noktalama işareti kullanmak, bende bir tür baskı etkisi yarattığından, her ne kadar dil bilgisi eğitimi almış olsam da, tavır olarak kullanmama eğilimi yaratıyor.

"ğ" harfini klavyemden söktüğüm için "kapagında" diyerek, satmaya karar verdiğim lakin anlamı konusunda en ufak fikrimin dahi olmadığını itiraf ettiğim bir kelime ile açıklamaya başlamak isterim: kılcal. Evet, kılcal çizikler var kapagında. 

hoporlor ızgarası ezilmişti bende kestim:
Hoporlor ızgarası ezik. Fakat duymayı etkilemiyor. Hoparlör olsaydı sorun olabilirdi diye düşünerek, ne işe yaradığını bilmediğim hoporlor isimli parçanın ızgarasını kestim. Bilmediğim şeyi neden telefonumda tutayım değil mi ama?

Telefon genel olarak iyi.10/8 .ön camında film var garantisi 1 sene daha mevcut
Anlayışlı ve hafif. 9/11 fahrenheit veya 10/8 de diyebilirsiniz siz pekala. Pekala, ön camında film var. Zaten genel olarak telefonların arkasında cam yoktur. Bunu, telefonun bir eksikliği olarak algılanmasın diye özellikle belirtme ihtiyacı hissediyorum. Filmin garantisi 1 sene daha mevcut. Halihazırda 1 sene sonra zaten 2. si çekileceğinden, bu filmi izlemek istemezsiniz. Hohohoh!

kesinlikle pazarlık yok:

Çok kızıyorum ben. Pazarlık denince elim ayağım titriyor. Tansiyonum düşüyor ve sol kalçamdan yukarı -kuyruk sokumuma doğru- derin bir sızı hissediyorum. Bence kimsenin kimseye böyle bir şey yapmaya hakkı olmamalı.

saçma sapan sorular içi rahatsız etmeyiniz:

Gecenin bir vakti arayıp, Şişli semtinde bildiğim, güvenle kokoreç yiyebileceği bir yer olup olmadığından tutun da, 17 Aralıktaki hükümet-cemaat gerginliği hakkında ne düşündüğüme varan sapan; kuramsal fiziğin grip üzerine etkileri vs.. gibi saçma sorularla rahatsız ediliyorum. Lütfen paradan ve ödemelerden söz edebileceğimiz mantıklı sorularla geliniz. Onlardan rahatsız olmuyorum çünkü ben. 

arkadaşlar özellikle mi belirteyim anlamadım ki, pazarlık yok demek ne demek ''no bargain' demek .türkçe anlamayan arkadaşlar için:

Türkiye'de ikamet ettiği halde, dilimizi öğrenemeyen arkadaşlardan çok çektim. Şükürler olsun ki, anadilim yanında İngilizce, Korece ve İtalyancaya da hakimim. Pazarlık yok. Kuruş inmem. No bargain. 양도 할 수 있지 . non negoziabile. 

bu fiyata hurdası yok.ayrıca eski tel takas kabul etmiyorum. yeni tel alacagım için satıyorum napim eski telefonu, akıl var mantık var:

Bazen zamanım bol oluyor ve bendeki ürünlerin hurda fiyatlarını falan da araştırıyorum. Ama bu fiyata hurdasını bulamadım. Nedense hepsi daha düşük fiyata satılıyorlar. Eski telefon takasını kabul etmeme sebebim tamamen zekamın seviyesi ile ilgili. Yeni telefon almayı düşünüyorum. Aklı ve mantığı olan hiçbir insanın da, yeniyi verip eskisini almak istemeyeceğini düşünüyorum. Bu konu ile ilgili farklı tüketici davranışları üzerine tez yazıyorum.  İspatlayabilirsem, hem Kuramsal İktisat alanında çığır açacağımı düşüyorum hem de artık 2. el telefon satma gibi işlerle uğraşmayacağımı umuyorum. Hayırlısı.

Entropi

    Denizin üzerinde yansıyan ışıklar hakkında konuşabilecek kadar dingin bir ruh hali içinde olmaya çalışmaktan bahsediyordu. Gözlüklerinin...