12 Oca 2014

Galoche (Galoş) , bazı maksadını aşan hareketler ve sırlar dünyasına bir yolculuk (!)

Her şeyi salla, çayı sallama (İsmail Abi)

HAYDİ BAKALIIIM 

Pazar günü, evde oturayım, kahvaltı sonrası balkonda iki çay içeyim ve mümkünse bu çay annemin sallama liptonlarından olmasın, borsa spekülasyonlara maruz kalmasın ve her pazar aradığım gazetenin ismini duyunca, önce boğazını temizleyip sonra yoq diyen adama denk gelmeyeyim falan diyerek, uyanır uyanmaz, başıma gelebilecek her sorunu sanki olmayacakmış gibi itekliyorum kafamın pek kullanmadığım tozlu kısımlarına.Kahvaltıyı takiben, iyi demlenen çayımı alıp, sigaramı yakıyor ve tam sol bacağımı sağ bacağımın üzerine atıp, arkama yaslanacakken, Boraaa diye seslenen annemi duyuyorum. Havada asılı kalan sol bacağımı eski yerine koyup, mutfağa seyirtiyorum. Konumuz, büyük yeğenin hava alan dişi. Dolgusu 2 aya yakın bir süre önce  düşmüş.  Yeğenim, annesi ve babası, bir dişçiye gidip problemi çözeceklerine, 2 ay boyunca, dolguda kullanılan malzemenin yapıştırıcı gücü ile kendi koordinatlarındaki yer çekimi ilişkisini araştırıp, problemi çözmek istediklerinden, bu sorunu ertelemişler sanırım. Henüz bir çocuk sahibi olmayı hiç istememiş olsam da, ortalama 10 yıllık bir baba kadar deneyimliyim. İtirazın mantığı yok. Çocuğu alıp dişçiye gideceğiz. Sigarayı yolda içeriz; demli çayı da da kıçımıza sokarız artık.....


Korkacak bir şey yok

AAA DEYİN! DEDİNİZ Mİ? 

Diş polikliniğinde bizi, sürekli gülümseyen genç bir kız karşılıyor. Herkesin dişçiden ödü patladığını fark etmiş olacaklar ki, kapıdaki kız ile, içeride bir şey yok yea.... şeker falan yiyorsun. Doktorumuz sırtına masaj yapıp iltifat ediyor. havası yaratmaya çalışıyorlar. Yanıma baktığımda yüzü bembeyaz yeğenimi görünce, bu metodun fazla işe yaramadığını hissediyorum. Ya da masaj sevmiyor galiba bilemiyorum. Her neyse deyip sağa sola bakınca eski bir dostu görüyorum. Galoş! Tipini sktiğimin poşeti diyorum içimden bu saygı-nefret hisleriyle yaklaştığım nesneye. Yavrum benim.

 

16.yy  -  21.yy Aşamaya gel!

GALOŞ. POST MODERN MODA TERMİNOLOJİSİNE GİRİŞ BABINDA BİR İDOL ADETA.  

Kendisiyle tanışıklığımız eskilere dayanır. Nefret ediyorum çünkü, bana, gerek renginden, gerek zorunlu olmasından, gerekse hışır hışırlığından ötürü pek olumlu sinyaller göndermez .  Bu nedenle kendisine karşı küfrederim. (Ben nefret ettiğim şeylerle karşılaşınca küfrederim.) Bu nedenle de giyinmek istemedim. Ama, az önce gülümsediğinde azı dişlerindeki dolguları sayabildiğim genç sekreter, şimdi, onu giyinmezsen skerim toynağını der gibi baktığından, mecburen giyiniyorum. Önce yüzü yine eski şeklini alıyor. Sonra da işini bilen bir profesyonel gibi hemen yüzünü çeviriyor. Başına geleceği bildiğinden, ayakkabılarımı klinikten girdiğim şekliyle hatırlamak istiyor.  Daha sonra dikkatli bakınca, sadece sekreterin değil; çevredeki diğer karşı cinslerin de bakış yönlerini değiştirdiğini fark ediyorum. Sırf bir mekana girdiğimde insanlar ayakkabılarımı fark etsin diye normal bacak bacak üstüne bile atmayan bendeniz, kadınların ayakkabılarım yerine duvarlardaki sıvayı yahut sehpadaki posta gazetesini incelemesinden dolayı kısa süreli bir depresyon bile yaşıyorum. Allah aşkına bu kadar mı kötü diyorum içimden, Posta gazetesi daha mı ilgi çekici? (Allah kahretsin daha da kötü!)  Diğer taraftan saygı  duyuyorum galoşa. Çünkü eşitliğe olan katkısı da su götürmez bir gerçek. Ayrım gözetmeden saniyeler içinde öz güveni sıfırlaması, en baba ayakkabıyı anında çarığa çevirmesi, zengin fakir herkesi bir anda keloğlana döndürmesi açısından ayrım gözetmiyor. Bir gün, az gelişmiş bir ülkeye lider olursam ve o ülkeye de sosyalizm getirmeyi başarabilirsem, ilk icraatım konusunda sıkıntı yaşamayacağımı düşünüyorum. Yaşam insan ile; İnsan eşitlik ile; eşitlik ise galoş ile başlayacak şeklinde tırt bir çıkış noktası olsun istiyorum adil ülkemin. Ya da olmasın.  Ne diyordum? Çarık... Keloğlan... evet. Temsili olarak eklenen fotoğraflarda da dikkatinizi çekecektir. Bir nevi 16. yy insanına benziyoruz bu şekilde. Bence hijyen maksadı ile bile olsa, insanda bu şekilde psikolojik baskılar yaratan galoşları imha edelim. Abdest alıp girelim böylesi yerlere. Daha iyi hissedeceğiz bence kendimizi. Adalet de bir yere kadar. 

HEP ATIP TUTMAYALIM. BİRAZ DA BİLİMSEL KATKI ALALIM

Son olarak, aşırı bilimsel insanların, bir iki bilimsel çalışma ile, bahsi geçen konuda anlatmak istediklerimizi güçlendirelim ve noktayı koyalım. Sevgiler. Evet!

ARAŞTIRMA (1)

Ortalama maaşının 1,5 katını ayakkabıya yatıran geri zekalı bin kişi üzerinde yapılan araştırmalar, bu kişilerin %96,2'sinin, herhangi bir yerde galoş giyinmek zorunda kaldığında, kendini , viskilerini yudumlarken operadan söz eden İstanbullu bir ailenin kızını istemeye giden İlyas Salman gibi hissettiğini gösteriyor(*). 
Ağlama İlyas!

(*)   "Gereksiz Araştırmalar Enstitüsü Piyasa Verileri" Moron Kitap (2009)

ARAŞTIRMA (2)

Sınır Tanımayan Ayakkabıcılar Derneği verilerine göre ise, 2001- 2010 arası, insanların daha güzel bir ayakkabı sahibi olmalıyım fikrinin önündeki 1 numaralı engelin galoş olduğu, en bilimsel yöntemler ve sürülerce araştırmalar ile ispatlanmıştır. Ankete katılan 2890 katılımcıdan 2800 tanesi, galoş giydikten sonra, neden daha güzel bir ayakkabı alayım fikrini savunuyor.(*)

,  


(**)  "Olm neden ayakkabı satamıyoruz lan biz?"  İtişelim Yayınları  (2011)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Entropi

    Denizin üzerinde yansıyan ışıklar hakkında konuşabilecek kadar dingin bir ruh hali içinde olmaya çalışmaktan bahsediyordu. Gözlüklerinin...